Hayat algısına ait gelişme sürecinin en derin etkileşimi, popüler kültürün getirdiği ve önerdiği şeylerle geçekleşir.
Bir çeşit dayatma içeriği ile geniş bir alana yayılan bu uygulama toplumları baskı altında tutar.
Tanımlanmış özgürlükler bağımlılığın güdümü altındadır.
Çatışma olması yaşam dinamiklerinin prensiplerini belirler.
Oyun kurucu lider yönetim varlığını, sorgulamayan süreç gönüllüleri ile devam ettirir.
Meydana çıkarılan alışkanlıklar, kitlesel kontrolü sağlar.
Ve bu akıma kapılan insanlar;
• Duyusal zeka,
• Faydalı ve zararlı şeylerin ayrımı,
• Kendini ifade edebilme becerileri,
• İstek bilinci,
• Amaçsal yaşam,
• Çözüme yönelik pratik kabiliyetler,
• Cesaret,
• Hayır diyebilmek gibi özgün yetenekler ağırlığını kaybeder.
Dolayısıyla sözde kişilikler türer. Ve ömür denilen sermaye tüm öz benliğini yitirerek değersizleşir.
Burada entelektüel ve sosyal bir farkındalık edinen bireyler, bağımlılık savunucu egolarını terk etme gerekliliğini hissederler. Yaratılış kodlarına geri dönüşüm süreci bir bilinç tepkisi ile başlar.
Ve bu bağlamda yapıcı onarıcı harekete geçen insanlar;
• Hayat bilinci, yani verimli yaşam kalitesi,
• Kendine ve başkalarına yetebilmek,
• Negatif enerji boşalımı ile gelen iç huzur,
• Duyusal gelişim ve güzel görebilme algısı,
• Akılcı değişim,
• Yenilenme enerjisi,
• Pozitif etkileşim,
• Öz varlık keşfi gibi kazanımlarla örtülü tutulan potansiyellerini aktive edilerek anlamlılık üretirler.
Ve insan kendi yaratılışında bulunan hazine odasına girmiş olur.
Sizce de yaşanılası değil mi?
Murat Safitürk