İnsanın istekleri sözlü şekilde dile getirdikleri,
Bilinen yönüyle tanımlanmış ihtiyaçları,
Hayatını fiziksel olarak sürdürebilmesi için diğer sosyal koşulların sağlanması şeklinde düşünülmesi oldukça eksik bir bakış açısı olacaktır.
Gelişmiş toplumların ve de gelişmişlik algısının çevresel etkisi ile eğitmen ve yöneticilerin bu bağlamdaki görüşleri; refah seviyesinin temin ve tesisi şekliyle kabullenilmiştir.
Oysa insanı derinden etkileyen ve psikolojik yapısını şekillendiren en önemli husus, kişinin duyusal bütünlüğünü çerçevesindeki ruhsal gelişimidir.
Duyusal gereksinimler; bireyin haz merkezli zevk tanımları, lezzet alma sınırlarının aşılması, farlılıkların keşfedilmesi, daha fazlarına erişim, daha sıra dışı davranışlarla karşılanamaz.
Çünkü her bedensel lezzettin, bir sonraki seviyesi bir önceki gibi içerik kaybına mahkumdur. Dolayısıyla hisse bağlı tatminler açlık giderimi formunda giderilemez. Bedensel enerji ihtiyacının gıda yoluyla alınması bir realiteyi barındırdığından ve vücut gereksinimi ile örtüşen bir niteliği olduğundan temel bağlamda bir bıkkınlık yaşanmaz ve tat almak sürekli yenilenebilir.
Ancak duyusal tedarik böyle değildir. Doğru gıdanın alınamaması, içsel metabolizmaya zarar verir. Bir anlamda duyusal zehirlenme diyebileceğimiz bu deformasyon, düşünce sistemini yıpratarak, akıl ve ruh sağlığını bozar.
Duyusal mekanizmanın tahrip olması, negatif etkileşimin kapılarını aralar. İçine kapanma ve sosyal tedriç sürecinin başlanması ile ;
- Depresyon,
- Obsesif-Kompulsif Bozukluk,
- Sosyal Fobi,
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu,
- Panik Bozukluğu,
- Bipolar Bozukluk,
- Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu,
- Uyuşturucu Madde ve Nikotin Bağımlılığı,
- Tükenmişlik Sendromu,
- Yaygın Anksiyete Bozukluğu gibi birçok psikolojik rahatsızlık çeşitli formlarda kendini gösterir.
Bu sorunlara getirilen tanımlara bağlı başlayan tedavi süreçlerini bir anlamda bir kısır döngüyü meydana getirir.
Bir sorunu ortaya çıktıktan sonra çözmeye çalışmak, oluşmasını önlemekten daha zordur. Belki bazen imkânsızıdır.
Bizim çalışmalarımızın temelini iki ana yöntem oluşturmaktadır.
Birincisi, bireyin gelişim ve etkileşim sürecine bağlı olarak zarar verici oluşumu engellemek,
İkincisi, yıpranmanın meydana geldiği durumlarda onarımı sağlamak şeklindedir.
Birinci yöntemin işlevsel doktrini; gelişim ve etkileşim süreçlerinde henüz ham olan bilinçaltında gerçekleşen şuur dışı soyut talepleri karşılamakla ilgilidir.
Duyusal derinliğin varoluş nedeni bağlamında istemsiz ve iradesiz tepkimeleri, insanın içsel donanım merkezlerine öğrenim amaçlı birçok soru, ilgi, sezi mesajı gönderir. Gelişim süreçlerinin bu doğal isteklerine karşı, ebeveyn, eğitim, milli ve toplumsal kültür, felsefi literatür, sosyal çevre gibi unsurlar kendilerinde var olan tanım ,veriler ve anlatı deneyimlerine göre cevaplar üretirler.
Her şeyin başladığı yer olan bu nokta son yıllar itibariyle, var olan birikim ve geleneksel aktarımlarla güncel oluşumlar arasında çelişkili bir konum kazanmıştır. Dolayısıyla tüm toplum dinamikleri, küresel anlamda etkisini kaybetmektedir.
Bu durumun en önemli nedeni, yeni nesil kavramsal tatmin öğelerinin çok yönlü ve boyutlu bir şekilde insan doğasını etki altına alabilmesidir.
Söz konusu etki , duyusal sistemin bilinen işleyiş düzenini çok farklı formlara sokmaktadır. Bu formaların başında;
İlgisizlik, tepkisizlik, anlayış kabiliyetinin kaybolması, değer algısının yitimi gibi durumlar gelmektedir.
Çünkü tüm önermelere karşı sorulan NEDEN sorusunun cevabını verebilmek mevcut koşullarda mümkün görülmemektedir.
Bir anlamda geçmişe dayalı hiçbir formülün kalıcı olarak işe yaramadığı, yapay donanımlara sahip, değişken, istikrarsız, veri kaynağı özelliği bulunmayan güncel insan modelleri gelişmiştir ve gelişmektedir.
Yani mevcut sorunlar daha da kaotik bir alana geçiş yapmaktadır.
Hayata karşı sorumlu her bireyin kendi anlayışını revize etmesi, inandığı değerleri ve yaşamsal bağlarını yenilemeye olan gereksinimlerine göz kapamaması gerekmektedir.
Evet,
Konumuz bağlamında yetersizlik noktalarının başında evrensel ve sistemsel barışın insan ve doğa karşısında sağlanamaması gelmektedir.
Yukarıda söz edildiği gibi, konfor alanlarının tesis edilmesi, ihtiyaç analizinde, yeme, içme, barınma ve bedensel tatmin unsurlarının kanıksanması, ruhsal var oluş dinamiklerinin aç bırakılması anlamına gelmektedir.
Oysa;
Her insan dünyada bulunuş nedenini,
Çevresinde olanları,
Gördüğü olayları,
Yaşama dair gerçekleşen hareketliği,
Ömür yolculuğunun evrelerini,
Tabiatta olan bitenleri,
Gökyüzünü,
Değerler olarak önünde bulduğu önermeleri bir şekilde sorgular.
Kiminde korku, kiminde tedirginlik, kiminde endişe, kiminde yetersizlik, heyecan gibi birçok duygu anaforu yaşar.
Eğer sorular net ve tatmin edici cevaplar alamaz ise, öyküler, masallar, mitoloji, metafizik kurgular, düşünceyi sınırlandırıcı tasvirler, hayal ürünü betimlemeler insanın derin dünyası üzerinde ağır bir baskı oluşturur.
Ancak bu baskının bir baskılama gücü asla yoktur. Sorular sorunlara dönene ve sorunlar köklü kaçışı sağlayana kadar devam ederler.
Bazı kültürlerde, insan egosunun beslenmesi, haz seviyesinin bencil bir seviyeye yükseltilmesi, kendi dışında her şeyi zevklerine hizmet edici unsur olarak görünmesi, böylelikle her şeyi ile insanın bir benliğe dönüşmesini benimseyen öneriler izlenmektedir.
Bu yaklaşımların bazı bireylerde insaniyet dışı kazanımlar şeklinde görüntüsü olsa da , acıyı hafifletmek, anlamsızlığa bir anlam bulmak adına verilen bedelin büyüklüğüne bakıldığında stratejinin ne kadar korkunç olduğu anlaşılacaktır.
Kaldı ki; evrensel uyumu olmayan, insan doğasının yanılmaz içsel değerlendirme merkezince kabul edilmeyen davranışın sonuç itibariyle elde edeceği şey tükenmişliktir.
Yukarıda kısmen değindiğimiz ve yazı başlığımızla ilgili olan ham bilincin kendi gelişimi için çıktığı arayış ve nitelendirme yolculuğuna uygun tedariklerin yapılamaması, her ilgi ve sorgulamamın önüne cevap olmayan dayatmanın yapılması, susmayan iç seslerin susturulması için düşünceyi devreden çıkarıcı girişimlerde bulunmasının ağır sonucu olarak anlamını yitirmiş bir hayatın, yaşanma isteğini kaybolmasını bulmaktayız.
Bu travmatik durumun meydana getirdiği psikolojik çöküntü, insanın artmış kırılganlığı ve yıpranmışlığı ile bazen içsel bazen de hem içsel hem de fiziksel öz kıyımı netice vermektedir.
Evet, İnsan ne ister;
- İnsan öncelikle ruhsal donanımı itibariyle onurlu bir yaşam ister.
- Varlık nedenini anlamak, var oluşun makul sebebini bulmak ve kavramak ister.
- İnsan hayatındaki olumsuzlukların kaynağını bulmak ve tüm bu negatif etkileşimin baskısından kurtularak mutlu bir yaşam ister.
- Kendine acı ve üzüntü veren şeylerin onu nereden bulduğunu, niçin bunlarla ilgilenmek zorunda bırakıldığını anlamak ister.
- İnsan yaşam kadar ölümü de sorgular.
- Evrenin işleyişin kendisi ile bir ilgisinin olup olmadığını ait olduğu dünyayı tanımak adına bilmek ister.
- Tüm zevk aldığı şeylerin onu bırakıp gittiğini, Sevdiklerinden ve sevdiği şeylerden neden ayrılmak zorunda kaldığı hakkında bilgi sahibi olmayı ister.
- İnsan kendi gerçeğini, hayatın gerçeğini, başarı ve başarısızlıkları ile ulaşacağı son noktanın ne olacağını keşfetmek ister.
- İnsan kendi dünyasında öz barışın kuşatıcı varlığı altında güven içinde yaşamını sürdürmek ister.
İnsan bu ve bu isteklerinin bileşenleri olan davranışsal etkinliğin kazanımsal çıktılarına ulaşmakla ancak kendini iyi ve yaşamaya değer bulacaktır.
Şimdi bu noktada söz konusu insani istekleri nasıl tanımladığımızı gözden geçirmek önemli olacaktır.
Yapılan tanımlamaların, uygulamaları hakkında sahip olunan yöntemlerin gerçekliğini değerlendirmek için düşünmek gerekmektedir.
Aktarımı ihmal edilen bilgilerimiz mi var?
Yoksa ne aktaracağımız hakkında etkin bir bilgiye sahip değil miyiz?
Evet, oluşum ve gelişim süreci için geçerli olan ham bilinç beslenmesi, duyusal gereksinimlerin tespit ve ihtiyaç duyulan şeylerin temin edilerek donanımsal yapının güçlü bir konuma getirilmesi, içsel sorgulama süreçlerinin psikolojik çöküntü dönüşümünü engelleyebileceği gibi, dışa vurumlardaki olumsuz davranışlara da mani olacaktır.
Çalışma yöntemlerimizin ikincisi olan onarım süreci ise; gelişim süreci bir anlamda kaçırılmış ve ortaya birçok olumsuzlukla beslenmiş bir yapının çıkışına yönelik yapılacak olanlar hakkındadır.
Olumsuz gelişim kaynaklarının belirlenmesi, sebep sonuç ilişkilerinin tespit edilmesi ile birlikte, yukarıda söz edilen gelişim süreci proseslerinin geriye dönük tanım ve düzenlemelerine yönelik tamir işlevselliğinin aktivasyonu sağlanmalıdır.
Bir örnekleme yaparsak;
Kısaca böyle oluşunun sebebi, şu nedenden kaynaklanmaktadır. Bu sonuca neden olan davranış veya düşüncenin asıl kaynak görevi budur. Karşımızda bulunan ve bizi etki altına alan bu çıktı bir şeyleri yanlış yapmış olmamızla ilgilidir. Doğru olan konum ve durum hakkında kendimize kabul ettirdiğimiz gerçeğe karşı kanaatimiz tam oluştu ise, mevcut durumun baskısının artık bir realitesi yoktur. Çünkü biz adalet noktasında hem kendimize hem de nedenlere karşı düşünce hukukuna ait kefaleti gerçekleştirdik. Bedelini ödediğimizden aynı suçla bir daha mahkûm olmayacağız. Duyduğumuz pişmanlıkların verdiği acılardan dolayı o yasak meyveye bir daha el uzatmayacağız.
Gibi tespit ve önermelerle, sunulacak hakiki yaşam reçeteleri ile ümit kaynağını aktif ederek, yıpranma süreçlerinin iyileşmesini sağlayabiliriz.
Ancak burada da önermelerin, sebep ve sonuçların gerçekliğine uygun olması ile birlikte onarım unsurlarının uygulanabilir niteliğinin insan dünyasında hakikat olarak karşılık bulabileceği bir niteliğe sahip olması gerekmektedir.
Dolayısıyla tüm süreçler için, zarar verici etkenlerin engellenmesi adına stratejik değere sahip planlamalar yapılması kaçınılmazdır.
Yani mevcutta var olan sosyo- psikolojik teknikler ve en geniş anlamıyla toplumsal literatürün yetersizliği tüm açıklığı ile izlenmektedir.
Bu bağlamda küresel ve insan merkezli etik niteliği olan, hiç kültürel baskının altında kalmayan, politik kaygı barındırmayan yeni aydınlanma argümanlarına ihtiyaç vardır.
What People Want?
Human wishes expressed verbally, Defined needs in their known aspect,
It would be a rather incomplete perspective to think of it as providing other social conditions for physical survival.
The environmental impact of developed societies and the perception of development, as well as the views of educators and administrators in this context, have been accepted as a way of ensuring and establishing a level of prosperity.
However, the most important aspect that deeply affects human beings and shapes their psychological structure is their spiritual development within the framework of their sensory integrity.
Sensory needs cannot be met by the individual’s pleasure-centered definitions of pleasure, exceeding the limits of taste, exploring differences, accessing more, more extraordinary behaviors.
Because the next level of every bodily pleasure is as doomed to lose content as the previous one. Therefore, sensation-based satisfactions cannot be satisfied in the form of hunger relief. Since the intake of bodily energy needs through food is a reality and has a quality that coincides with the body’s needs, there is no boredom in the basic context and taste can be constantly renewed.
But sensory supply is not like that. Failure to get the right food damages the internal metabolism. This deformation, which we can call sensory poisoning in a sense, corrodes the thought system and impairs mental and spiritual health.
The destruction of the sensory mechanism opens the door to negative interaction. With the onset of withdrawal and social gradualism;
Depression
Obsessive-Compulsive Disorder,
Social Phobia
Post-Traumatic Stress Disorder,
Panic Disorder,
Bipolar Disorder,
Adult Attention Deficit Hyperactivity Disorder,
Drug and Nicotine Addiction,
Burnout Syndrome,
Many psychological disorders, such as Generalized Anxiety Disorder, manifest themselves in various forms.
In a sense, the treatment processes that start depending on the definitions of these problems form a vicious circle.
Trying to solve a problem after it occurs is more difficult than trying to prevent it. Perhaps sometimes impossible.
Our work is based on two main methods.
The first is to prevent the formation of harm depending on the development and interaction process of the individual,
The second is to provide repair where wear and tear has occurred.
The functional doctrine of the first method is concerned with meeting the unconscious abstract demands of the subconscious, which are still raw in the processes of development and interaction.
The involuntary and involuntary reactions of the sensory depth in the context of the raison d’être send many questions, interests and intuitions to the inner hardware centers of human beings for learning purposes. In response to these natural requests of developmental processes, elements such as parents, education, national and social culture, philosophical literature and social environment produce answers according to their own definitions, data and narrative experiences.
This point, where it all began, has gained a contradictory position in recent years between the existing accumulation and traditional transmissions and current formations. Therefore, all social dynamics are losing their impact globally.
The most important reason for this is that the new generation of conceptual fulfillment elements can influence human nature in a multifaceted and dimensional way.
This effect puts the known order of functioning of the sensory system into very different forms. At the beginning of these forms;
There are situations such as indifference, unresponsiveness, loss of understanding, loss of perception of value.
Because answering the WHY question against all propositions does not seem possible under the current conditions.
In a sense, contemporary human models have developed and are developing in which no formula based on the past can work permanently, which are artificially equipped, variable, unstable, and lacking data sources.
In other words, existing problems are shifting to an even more chaotic area.
Every individual responsible for life needs to revise his or her understanding and not close his or her eyes to the need to renew his or her beliefs and vital ties.
Yes,
In the context of our subject, one of the main points of inadequacy is the failure to achieve universal and systemic peace vis-à-vis human beings and nature.
As mentioned above, the creation of comfort zones means that the elements of eating, drinking, shelter and physical satisfaction in the needs analysis are taken for granted and the spiritual dynamics of existence are starved.
Whereas;
Every human being wonders why they exist in the world.
He wants to understand the reason for what is happening around you.
He tends to learn the meaning and purpose of the events he sees.
Finding the meaning of the journey of life that begins with entering the mother’s womb and ends with death is the most important issue of life.
He is interested in creation in order to grasp the mystery of the movement in nature, the seasons and the many changes associated with the seasons.
The mission of the stars and planets that fill the vacuum of space in the universal cycle attracts his attention.
He questions the social values, individual facts, cultural and belief propositions that he finds in front of him for various reasons.
Some experience fear, some anxiety, some worry, some inadequacy, some excitement and many other emotions.
If the questions do not receive clear and satisfactory answers, stories, tales, mythology, metaphysical fictions, thought-limiting descriptions, imaginative descriptions put a heavy pressure on the deep world of the human being.
But this pressure never has any suppressive power. They continue until questions turn into problems and problems lead to a radical escape.
In some cultures, there are proposals to nurture the human ego, to raise the level of pleasure to a selfish level, to see everything outside oneself as a service to one’s pleasures, so that the human being is transformed into a self with everything.
Although these approaches may appear to some individuals as inhuman gains, the enormity of the price paid to alleviate suffering, to find meaning in meaninglessness, makes it clear how terrible the strategy is.
Moreover, behavior that is not universally compatible, behavior that is not accepted by the infallible internal evaluation center of human nature, will ultimately lead to burnout.
We find a life that has lost its meaning, a life that has lost its will to live, as a heavy consequence of the failure to make appropriate supplies for the journey of search and
characterization that the raw consciousness, which we have partially touched upon above and which is related to the title of our article, embarks on for its own development, the imposition of non-answers in front of every interest and questioning, and the attempts to disable thought in order to silence the inner voices that are not silent.
The psychological breakdown caused by this traumatic situation, coupled with the increased fragility and vulnerability of the human being, sometimes results in internal self-mutilation and sometimes both internal and physical self-mutilation.
Yes, what does man want?
Human beings first of all want a dignified life in terms of their spiritual endowment.
It wants to understand the reason for existence, to find and grasp the reasonable reason for existence.
One wants to find the source of negativity in one’s life and to live a happy life free from the pressure of all these negative interactions.
He wants to understand where the things that cause him pain and sadness come from, why he is forced to deal with them.
One questions death as much as life.
He wants to know whether the workings of the universe have anything to do with him in order to know the world to which he belongs.
He wants to know why all the things he enjoyed have left him, why he had to leave his loved ones and the things he loved.
One wants to discover one’s own truth, the truth of life, the truth of one’s successes and failures, and what the end point will be.
Man wants to live securely in his world under the encompassing presence of self- peace.
Only by achieving the outcomes of behavioral activity, which are the components of these and other desires, will human beings find themselves good and worth living.
It is important at this point to review how we define these human aspirations.
It is necessary to think about the definitions made in order to assess the reality of the methods that are available about their application.
Do we have information that has been neglected?
Or do we not have an effective knowledge of what to convey?
Yes, feeding the raw consciousness that is valid for the formation and development process, determining the sensory needs and providing what is needed and bringing the hardware structure to a strong position will prevent the transformation of internal questioning processes into psychological depression, as well as prevent negative behaviors in outward expressions.
The repair process, which is the second of our working methods, is about the things to be done for the emergence of a structure whose development process has been missed in a sense and which has been fed with many negativities.
With the identification of the sources of negative development and the determination of cause and effect relationships, the activation of the repair functionality for the retrospective definition and regulation of the aforementioned development process processes should be ensured.
To take an example;
In short, the reason why this is the case is because of this reason. This is the root cause of the behavior or thought that leads to this outcome. This output that is in front of us and influencing us has to do with the fact that we have done something wrong. If we are fully convinced of the truth that we have imposed on ourselves about the right position and situation, then the pressure of the status quo no longer has any reality. This is because we have realized the surety of the law of thought in terms of justice, both against ourselves and against the causes. We will not be convicted of the same crime again because we have paid the price. We will not reach for that forbidden fruit again because of the pain of the regrets we feel.
With such determinations and propositions, we can activate the source of hope with genuine life prescriptions to be presented, and we can ensure the healing of wear and tear processes.
However, here, too, the propositions must be in accordance with the reality of causes and effects, and the applicable quality of the elements of repair must have a quality that can be recognized as truth in the human world.
Therefore, it is inevitable to plan strategically for all processes in order to prevent damaging factors.
In other words, the inadequacy of the existing socio-psychological techniques and social literature in the broadest sense of the term is evident.
In this context, there is a need for new enlightenment arguments that have a global and human-centered ethical character, that are not under any cultural pressure, and that do not harbor political concerns.
Subject Writer
Safitürk Murat
