Yaşadığımız son yıllar, küresel bir etkileşimi de peşinden getirdi. Geçen zaman için Tren metaforu kullanırsak; çekici lokomotiften başlayarak gözümüzün gördüğü en arka vagona kadar içinde şimdiye adı duyulmuş ama sonuçları hakkında bu denli bilgi sahibi olmadığımız birçok şey belirdi.
Soyut anlatımlar ve psikolojik betimlemelerin kişilik olarak ortaya çıktığı, siluet kavramların gölgelerinden kurtulup açıkça izlendiği bir eşikten hızlıca geçtik. Ve yolculuğumuz devam etmekte…
İnsanın aceleci ve kolay olana yönelen yapısı, hayali olan şeylere önem vererek gerçeğin yükleyeceği sorumluluktan kaçma isteğine uygun olarak önüne gelen her abur cubur şeyi kabul etmekle ciddi bir değer erozyonuna neden oldu.
Tarihsel ve kültürel bağlamda bilinen değer kayıplarının yanı sıra, bu bilinen değerlerin hiçbirinin bilinmediği, dayatma, içi boş ve görenekle ortaya çıkan yeni ilgi alanları ile tanıştık.
Benimseyerek ve kabullenerek kendimizi içinde bulduk. Kendimiz için oluşturduğumuz yapay gündemler ve varlık gerçeğimizin duyusal yapısı karşı karşıya geldiğin de çatışmayı öteleyecek oyalayıcı şeyler ile ilgimizi arttırdık.
Oysa yeni dünyanın klonlanarak üretilen değerleri, insanın hırs, heves gibi yıkıcı etkisi olan olumsuz duygularını anlık enerji vererek, denge unsuru olan muhakeme yetisini işlevsiz kıldı.
Sağlıksız besleme hakkında hepimizin bilgisi vardır. Hangi yiyecekler faydalı hangisi zararlı biliyoruz. Bu sağlıksız besinleri almakla vücudumuzda oluşacak hastalıkları ve yıkımlardan da haberimiz var. Eğer tat alma duygumuzun denge noktası tercihlerimiz ile özelliğini kaybetmiş ve alışkanlık oluşmuş ise irademizi baskılayacaktır. Böylelikle zararlı olan şeylerin kullanımına devam etmek kaçınılmazdır.
Bunun gibi içsel donanımızın da manevi olarak organik gereksinimleri vardır. Aklımızın kendini iyi hissedeceği düşünce besinleri, kalbimizin huzur içecekleri, ruhumuzu dinlendirecek sesler, çeşitli duygularımızı doyuracak meyvelere olan ihtiyacımız gerçektir.
Bu ihtiyaçlarımızı gidermek için yapay olan şeyleri tercih etmek durumunda tüm yaşam enerjimizi kaybederiz.
Kendimize, gerçek dünyamıza karşı yabancılaşırız. Bu yabancılaşma birçok sorunu da beraberinde getirir. Varlığımızın sağlıklı işleyiş düzeni zarar gördüğünde, tüm yapıyı oluşturan birimlerden arıza sesleri yükselir. Anı geçiştirmek için yaptığımız ve yapısal incinme sebebi olan şeyleri tekrar çare görmek ise metastazı hızlandıracaktır. Her ortaya çıkan sorun başka bir sorunla el ele verecek ve içinden çıkılmaz bir hâl alacaktır.
Ve bugün bu durum büyük oranda gerçekleşmiştir.
Tuhaf olan şey ise bu oluşuma olan kabul duruşunun fazlalığıdır.
Bizim hedefimiz: genel anlamda herkese karşı kapılarımızı açık tutmakla birlikte, bu yapay dayatmayı kabul etmeyip direnme eğilimde olan, İnsan/insaniyet denilen güzelliğin izini süren, değişime, yeniden başlamaya, onarım için yeterli istekliliği barındıran irade ve duyguların yanında olabilmektir.
Unutulmamalıdır ki: Hiçbir süreç ilgililerinin dışında kalması ile tamamlanamaz.
Birlikteliğimizin ana mantalitesi; konu özelliğine göre, katılımcılığı diyalektiği teşvik etmektir…
Murat Safitürk