İnsan gördüğü bir haksızlık karşısında suskun kalıyorsa, ya nasıl tepki vereceğini bilmiyordur ya da söz konusu duruma karşı kendini sorumlu hissetmiyordur.
Yine insan gördüğü bir iyiliği ve güzelliği takdir etmekten çekiniyorsa, ya kıskançtır, ya da utangaç bir yapıya sahiptir.
Yine bir insan bir yerlerde bir acıya şahit oluyor ve bir şey yapmadan durabiliyorsa, ya korkuyordur, ya da durumu algılamaktan yoksun bir zihniyeti vardır.
Yine insan bir şeylerin yozlaştığını ve niteliğini kaybettiğimi fark ediyor ama hiçbir düzeltme faaliyetinde bulunmuyorsa , ya gerçekte ne kaybettiğini bilmiyordur , ya da kendinde hiçbir değer ölçüsü bulunmamaktadır.
Yine insan bir yerde insan olsun hayvan olsun masum canlıların ölümünü görüyor ve feryatlarını işittiği halde başını başka tarafa çeviriyorsa , ya hadisenin ağırlığını taşıyamıyor, ya da duygu ölümü gerçekleşmiş bir canlıdır.
Yine insan , kısa veya uzun zaman vakit geçirdiği bir mekan ve zaman diliminde birlikte yaşadığı mevsimlerin değişimi, dokunduğu eşyaların deforme oluşu, gölgesinde uzandığı ağaçların yaprak döküşü, giysilerinin eskimesinden hüzünlenmiyorsa ya narsist bir kişilik sahibidir, ya da sevme ve özümseme melekeleri körelmiş duygusuz bir varlıktır.
Yine insan yaşadığı dünyada sevdiklerinden ayrılmak zorunda bırakılan , evleri ,yurtları elinden alınan , oyuncakları enkazlar altında kalan , yüzlerinde gülümsemeleri donmuş, başkalarının hırs ,öfke ve kini dolayısıyla karanlıklar içinde endişeye mahkum edilen birilerini gördüğü halde göğsü sıkışıp ,gözünden yaş gelmiyorsa ya insanlığa ait tüm özelliklerini yitirmiştir ya da taştan, demirden yapılmış bir heykele dönmüştür.
Evet, evrenin aktif gizli yasası bu tepkisizlik, durağanlık, vurdum duymazlık , ve ilgisizliği asla karşılıksız bırakmamaktadır.
Örneğin :
Başkasının endişesini anlamıyor ve onun için yerinizden bile kımıldamıyorsanız, siz artık Anksiyete bozukluğu adayısınızdır.
Sadece kendi konforunuzu korumak için tedbirler geliştiriyor ve çıkarınızı önceliyorsanız ,siz artık bir panik atak hastası adayısınız.
Elinizde olanı paylaşmaktan çekiniyor, başkasının açlığını ve ihtiyacını umursamıyorsanız , gelecekte tüm yeme içme zevkini kaybedecek ve belki bir istifçi olacaksınız.
Eğer bir yerlerde gördüğünüz haksızlığa tepki vermiyor , DUYGUSAL OLARAK OLSUN karşı durmuyorsanız, Bipolar bozukluk dolu bir yarını karşınızda bulabilirsiniz.
Kimseye acıyamıyor , kimse için üzülemiyor , kimseye iyilik yapmak içinizden gelmiyorsa , depresif bir yalnızlığın kolunuza girmesi yakındır.
Çeşitli duygusal bahanelerle , öğrenilmiş yalan gerçeklik önermelerini kabul ederek yanlış tarafta durmaya devam ederseniz, yanınızda hiçbir iyiliği bulamadan ve yaşayamadan bu dünyadan çıkıp gidersiniz.
Evet, gizli psikolojik yasa insana sadece hak ettiğini verir. Ve hak olarak elinde tuttuğu her şeyi elinden alır. Çünkü işe yaramayan ve kullanılmayan her değer , geldiği hazineye iade edilir.
Yani yalnızca iyilik, iyilik getirir.
Güzel ve iyi olanı yaşatmak için çaba sarf edenler için mutlu bir gelecekten söz edilebilir.
Yalnızca kimseye haksızlık etmeyen ve doğru olanlar için güvenli yarınlar hazırlanır.
Şefkatli ve hüzünlü kalpler korku ve endişeden kurtulur.
Yalnızca paylaşmayı bilenler ödüllendirilir.
Ve en muhtaç oldukları anda sadece fedakârlar için uzanacak bir yardım eli vardır.
Onlarca sırtlanın bir araya gelip canlı canlı bir ceylanı parçalayışına kederlenenler, annesinin sinesinden kopartılıp toprağa gömülen bebekler için gözyaşı dökenler, nerede ve kim olursa olsun güçlü olmayı haklılık görenlerin çizmeleri altında inleyenler için üzülen ve belki de inanç sahibi olup dua edebilenler aziz insan ismini alacak olan kişilerdir.
Dünya her canlı için gelip geçici bir yerdir.
Ve insanlar ancak yaşam tercihlerine ve etkileşim içine girdikleri şeylerin niteliği ve de onlarda bıraktığı izlerin sonuçlarına göre bir geleceğe hazırlanırlar.
Evet, evrende insan iradesinin özgürlüğü dışında hiçbir şey serbest hareket etmez. Atomlardan gezegenlere kadar her şey bir düzen içindedir.
İnsanın nefes alması ve göz kapaklarını açıp kapaması , yediği bir şeyin mide ve bağırsaklarında işlem görüp rafine edilerek çeşitli değerlerle ilgili organlara sevk edilmesi, gözle görünmeyen bir enerji boyutunun cesedini ayakta tutup yönetmesi de insanın elinde değildir.
Ağaçların meyve vermesi, mevsimlerin gelip geçmesi, hayvanların besinleri, bitkilerin fotosentezi, arıların hayata hizmet etmesi, ineklerin ot sindirip süt vermesi, tavukların çileli yumurtlama proseslerinin yaşama sağladığı destek de insan bilincinin eseri değildir.
Demek insan bırakılan şey, muhakeme ve duygusal analiz yeteneğini kullanarak doğru tercihler yapmasıdır.
Kendi ruhuna tanımlanmış olan ilkelerle yapıcı ve onarıcı bir kimliği harekete geçirerek, yaşam niteliğine katkı sağlamak görevini benimseyerek konum almalıdır.
Eylemsizlik, tepkisizlik, ümitsizlik, konfor, sabırsızlık, tembellerin tembelliğini taklit etmek, işi başkasına bırakmak gibi tutumların insana vaat ettiği dünya hiçliktir. Bu nedenle bir kez yaşama fırsatı olan hayatımızı en iyi şekilde yaşamak yaratılışsal ödevimiz ve insani sorumluluğumuzdur.
Yaşasın ümit, Yaşasın dayatmaları ve öğretilmiş korkuları ret eden özgün ve doğal bilinç.
Safitürk Murat