Nev’imiz ve neslimiz binlerce yıldır yeryüzünde hayat ve ölüm arsında kendi gerçeğini aramakta.
Hakikatin ise kendini gerçekçi isteklere göstermek gibi bir özelliği var.
İnsanın kendi değer kanısı ile benimsediği şeyler değerli olamayacağı gibi, değersiz olarak nitelendirdiği şeylerinde kıymetsiz olması mümkün değildir.
Bu nedenle ortak bir kabul noktası olan şeyler evrensel niteliğe sahiptir.
Bir akımın, ekolün ürünü olmak, sadece özümsenen yanlılığın doktrinleri ile yaşama bakmak sığ bir anlayış sahipliliği anlamına gelebilmektedir.
Bu bağlamda hayatın; geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği kuşatan tanımı ile ortaya koyulan kapsamlı iddiaların, tarihsel birikime sahip literatür verilerinin belirli bir kesimin mutluluğunu temin etmeyecek kadar geniş, tüm insanlığı içine alabilecek kadar kuşatıcı olması gereklidir.
Evet, doğru denklemler ve doğru cevaplar ancak doğru sorularla kurulur ve bulunur.
Doğru sorular ise insan donanımının fiziksel ihtiyacını karşılamaktan çok daha derin noktalarda barınmaktadır.
Belki birçok insan hayatı boyunca, sürdüğü ömrün anlamı hakkında bir tek doğru cümle bile kuramadan yolculuğunu bitirebilmektedir.
Veya varoluşun sistematiği içinde hiçbir şeye ilgi bile duymadan, konuşan hayvan statüsünde yaşam ışığını söndürebilmektedir.
Ve yine arzu ve istek alıcısı olup, hiç bir şeyin farkına varmayarak, bir çeşit duygu ve fikir erozyonu yaşamak suretiyle insan doğasının merkezinde olan ve kalp denilen duygu merkezinin hayat formunu kaybetmesine neden olabilmektedir.
Oysa insan tümsel varlığı bir kâşiftir.
Yaşam merkezi olan ruhunda kendinden başlayan ve hayatın kendi dairesi içine aldığı tüm alanlara yönelen ilgi barındırmaktadır.
Varlık sahasına çıkmış her şeyle adeta fotosentez yapabilen bir varlıktır.
Yaşam enerjisi ve duygusal mutluluk erimi ancak doğasının yapısal durumuna uygun bir işleyiş içinde olmakla mümkündür.
Ve ancak öz benliğin farkında olmak ve farkındalığı oluşturan etkenlerini bilmekle insan gerçek anlamda özgürleşebilir.
Çünkü bilgisizlik ağır bedelli bir tutsaklıktır.
Aymazlık, görünüşte kaygısızlık gibi görünse de aslı itibariyle bir tükeniş sarmalıdır.
Bu bağlamda insan, kendini arayışını bir amaç yaparak, var oluş hakikatini sıradanlık örtüsünün altından çıkarmalıdır.
Alışkanlıkla bilindiği zannedilen ancak hiçbir ihtiyacı karşılamayan yetersizlik dolu oluşumların dayatmalarını kabul etmemelidir.
Hayatın planlı ve sınırlı işleyişi ve geçiş evreleri ile tükenişi arasındaki duraklarda ne olup bittiğini gören dikkatli bir yolcu bilinci içinde bulunulmalıdır.
Bunun için bir çocuğun çevresinde bulunan şeyleri anlamak için sarf ettiği içten çaba gibi bir çaba içine girerek kendi derin sorularımızı aklımıza itiraf ederek, gizli saklı çelişkilerimizi kapalı kaldıkları zindanlardan çıkartarak arayış alanına sürmeliyiz.
Gerçek gereksinimlerin ihtiyaçlarını dile getirdikleri söylemleri vicdanımızın sesinden duyabiliriz.
Bu sesleri duyabilmemizin için ise vicdanımızın sağlığı yerinde olmalıdır.
………..
Evet, insan içinde kaynayan duyguların taşkınlıkları ile kendine zarar verebilmektedir.
Bir tür şımarıklık içine girip etrafını değersizlik içine mahkûm edip, gözlerini kapatarak kör ebe oyunu oynamaya devam edebilmektedir.
Hiçbir şey ile bir duygusal bağı olmadığını kabullenerek, sorumluluklarından kaçabileceğini düşünebilmektedir.
Oysa hayat bünyesinde barındırdığı yaşam şartları itibariyle uyku kaçıran bir özelliğe sahiptir.
Örneğin;
Hiçbir zevk ve lezzetin devamlılığı yoktur.
Her tat içinde bir şekilde acı barındırır.
Her birlikteliğin kucağında bir ayrılık büyür.
Her gençlik göğsünde bir yaşlılık saklar.
Her doğan ölür.
Her gelen gider.
Ne bahar, ne yaz, ne sonbahar ne kış , ne gece , nede gündüz taşıdığı şeyleri terk etmek zorunda kalmaz.
Değişim değiştirmediği, başkalaşmanın başkalaştırmadığı hiçbir şey yoktur.
Ve tabiat bu yönüyle hiçbir dönüşüme karşı duramaz.
Ve elinden bir şey gelmez.
Yani göz yummak anlık bir karanlıkla insan gerçeği göstermez. Ancak hakikat baskılanamaz niteliğini her koşulda ortaya koyar.
Ötelenmiş gerçekçilik yüklendiği ağırlıkları dışa vurduğunda, bu duruma oranla artık irade de zayıflamıştır.
Ve ümitsizlik yıkıcı etkisi ile tüm iyimser varsayımları teselliden uzaklaştırır.
Bir türlü yansıma alınamayan sessizlik duvarları yükselir çağrıların önünde…
Ve bundan sonrası için her şeyi anlamış olmanın pek bir değeri olmaz.
Öfkelenmenin, isyanlara içine girmenin, avazı çıktığı kadar bağırmanın yerinden oynatabileceği bir saman çöpü bile kalmaz.
Evet, bilinçsiz yaşamın, sorgulamadan nefes almanın, öğrenmekten kaçmanın, sadece bedensel tatmin için duyusal donanıma ait ihtiyaçları karşılamamanın kötü bir sonu olacaktır.
Tümüyle yaşamsal edinimlerin desteğini alarak erdemli bir ömrün keyfini sürmek, deneyimlerin beslediği bilinç ile yapıcı aktarımlar ve yol göstericilik içinde olmak varken kendisinden kaçınılmak istenen bir varlık olmak hiç de iyi bir durum olmasa gerek…
Yine kendi kendine yetebilecek olgunluğun ağır başlılığı ve ciddi kazanımı içinde olmak varken, herkese ve her şeye muhtaç bir halde olmak acınılası değil midir?
Yani insanlar geleceklerinde rahat edebilmek için sadece maddi imkânlar taşımazlar. Belki maddi imkânlardan çok daha fazla ihtiyaç duyulan şey doğru bir hayat yaşayış ve algısına sahip olmaktır.
Veya yerinde kullanılmayan ve değeri korunamayan bir sermaye tüketimi söz konusu olduğunda, iflas etmiş olmanın ezintisi kolay kaldırılır bir yük değildir.
Oysa insanın tüm duygu ve düşünce temelli varlık donanımı, kullanma kılavuzu dışında kötü kullanımla herhangi bir bozulmaya uğramamışsa gerçek bir uyarıcı ve yol göstericidir.
Ancak haz merkezli tercihlerin suni teneffüs yaptığı duygular bu şartlarda sağlıklarını koruyamazlar. İşleyişlerindeki niteliğe karşı dayatılan bozgunculuğa karşı kendilerini savunamazlar.
Hayat tarzı nedeni ile yapılanmış kırılganlıklar birçok güçsüzlük meydana getirir.
İstenç, sinerji ve enerjisini kaybederek kendisini motive edecek karar noktasını bulamaz.
Yine de bazı farkındalık ve geri dönüş istekliliğinin şiddeti nispetinde her şey bitmiş sayılmaz.
Olumsuz durum ve sonuçları kabul etmeyerek bir onarım sürecinin arayışına girmiş iradenin elde edebileceği kazanımlar vardır.
İçinde ümit edilmeye dair gerçeklik olan gerekçeler geleceği aydınlatabilir.
Pişmanlıklar yenilgi anlamından çok yenilenmek manasının başlangıcı için harekete geçirici hislerdir.
İtiraflar, içsel gerçekliğin kendi le yüzleşmesidir.
İnsan kaotik deformasyon ve kuruntu enformasyonundan durumsal ve duygusal konumun bilgisine sahip olma yoluyla kurtulabilir.
Yine insanın kendisini tanıması, zayıf ve güçlü yönlerine ait his ve düşüncelerini yönetebilmesi, varlık amaç ve hedefini gerekçelendirebilmesi bir yeniden doğuşu netice verebilir.
……
Evet, nasıl elimize bir kıymık battığında vücudumuz onu dışarı atabilmek için mücadele veriyorsa,
Midemiz bedenimize uygun olmayan bir yiyeceğe karşı bulantı yoluyla ondan kurtulmak için kıvranıyorsa,
Kırılan kemiklerimiz bir an önce kaynamak suretiyle eski yapısına kavuşmak istiyor, yaralarımız kapanmak için gece gündüz bir çalışma içine giriyorsa,
Yıkılan hücrelerimiz nasıl yenileniyor, bağışıklık sistemimiz hizmet ettiği fiziki varlığımızı nasıl savunuyorsa,
Varoluşumuza ait duyusal yapımızın da kendine ait olmayan şeylere karşı böyle tepkisi ve doğasının gerçeğinde olan hakiki durum ve konumuna dönme mücadelesi vardır.
İnsanın bu realiteyi bilip kendi önünü kesmemesi her şeyin düzelmesi için atılan ilk ve büyük adım olacaktır.
Murat Safitürk