İnsanın mevcut dünyasını saran:
- Geçmişe dair yaşanmışlıklar,
- Gelecek ile ilgili düşünceler,
- Hazır güne ait güncel zaman,
- Evrensel aidiyet ve buna bağlı gelişen istemli ve istemsiz ilgililik,
- Sair insanlar, diğer canlı türleri ve çevresel faktörlerin değişimi, dönüşümü, gözden kayboluşu gibi devinimlerin oluşturduğu küresel etkileşim,
- Ve varoluş döngüsünün içinde barındırdığı engellenemez hareketlilik, kendi kuşatıcı işlevselliğini hayat sahrasının ortasına koymuştur.
Hiçbir insan, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde olsun bu altı bileşenin etki alanı dışına çekilemez. Direkt veya dolaylı olarak bu çarpıcı fonksiyonel sistem, yönetici ve hâkim gücünü:
- Yaşamsal yasalar,
- Hayatsal direktifler,
- Kalıtımsal doktrinler,
- Soyut ve somut ilkeler,
- Fizik, patafizik ve metafizik prensipler,
- Deneyimsel öğretiler,
- Uyum ve uygulama çıktıları,
- Pozitivizm,
- Tasarımsal kanıtlar ve tanım literatürleri,
- Yaratışsal onamalar,
- Kültürel birikim,
- Felsefi ve bilgen aktarımlar,
- Etimolojik transferler,
- Etik kurallar,
- Denge ve değer uzlaşıları ile ilân etmiştir.
İnsanın tercihsel özgürlüğü bir gerçek olmakla birlikte, bütünsel varlığı sistematik bir projeye bağlıdır ve kayıt altındadır.
Bu bağlamda:
- İçsel ve bedensel ihtiyaçların tepkimeleri,
- Fizyolojik yürütme,
- Anatomik kontrol,
- Kapsamlı işletim düzenin sağlanması,
- Verimli ve sağlıklı iş akışı,
- Biyolojik aksiyonlar gibi birçok donanımsal aktivite irade dışı gerçekleşir.
Ve insanın sanısal erkinin sadece bir isteklilik dürtüsü olmasının yanısıra, tüm ömrü bir plan ve kontrol dâhilinde geçer.
Asıl yanılsama ve illüzyonik sınanma budur.
Yani insan yukarıda söz edilen düzeneğin sistemli işleyişi hakkında bir farkındalığa sahip olmaz ise, kendi hayali patronaj lığı ile oyalanarak hiçbir gerçeğe ulaşamaz.
İnsanı değersizleştiren, özünden uzaklaştıran, yalnızlaştırıp amaçsız bırakan, korku ve endişe sahibi yapan, üretmekten alıkoyan, cesaretini kıran, yukarıda söz edilen mevcut dünyasını saran şeylerin niteliği ve etki alanlarına yönelik sorumlu olduğu edinimlerin neleri gerektirdiğine hakkında bilgi yoksunluğudur.
Böylelikle insan istenci dışında olayların gelişim ve etkileşimlerine karşı ,korumasız bir şekilde açık bir hedef haline gelir.
- Geçmiş zaman onu yıpratır,
- Gelecek endişesi irade gücünü kırar,
- Belirsizlikler kaygılara dönüşür,
- Dünya bir sorun yumağı haline gelir,
- İçine kapanmanın örgüsü altında oluşan metastaz içsel yıkımı gerçekleştirir.
İnsan bu durumla iki şekilde mücadele yoluna gidebilir.
Birincisi: Direkt ve endirekt şekilde kendisini ilgilendiren ve etkileyen olayların neden ve niçinlerini, değişim ve devinimlerin hareketliliğini, zıtların çatışma ve çarpışmalarının çıktılarını, olgusal oluşumların nasıllığını anlamaya yönelik bir istenç ve kararlılık göstererek.
Bu tropizm, öğrenmeye, anlamaya, kavramaya ve incelemeli kıyaslamayla kabul ve inanca evrildiğinde; olumsuzluklara yönelik savunma, yarayışlı hale gelebilecek getirileri rafine etme, kullanışlılık içeren hammaddeleri işleme, yitirimleri rehabilite, birikimleri rantabilite ile değerlendirebilme donatısını elde eder.
İkincisi: Varoluşun kendi özelliğine olan ve etki üreten, süreçsel eğilimleri meydana getiren, dürtüsel tepkimelerle yaşamın tam ortasına davet eden çağrının amaçsal baskısına karşı, donanımsal duyarlılığını körelterek.
Bu yönelim şeklinde ise, hiçbir şey yapmamak yeterlidir. İşlevsizliğin içinde olan durağanlık sistemsel çöküşü sağlar. Kendi ilgi ve etki alanında prodüktivite ile kullanılmayan her özellik, karşıt yanıtların şekline bürünür.
- Canlılık cansızlaşır.
- Dirilik zayıflar.
- Üretkenlik kısırlaşıp, yozlaşır.
- Bilgi doğurgan edinim eğilimleri yitirir.
- Anlama, kavrama, merak ilgisi kaybolur.
- Cesaret, korku ve çekince ile yer değişir.
- İkiyüzlü bir hayat algısı tereddüt ve güvensizlikle kişiyi abluka altına alır. Ve böyle bir insan ölgün aklıyla, yılgın duygularıyla iyi kötü ayırt edemeden her öneri ve teklifi kabul eder.
Bu sonuç insanın varoluş hakikati ile uyumsuz, vizyonel gerçeği ile çelişen, yaratılış amacını bühtan altında bırakan bir durumdur. Bir anlamda kişinin kendi varlık sarayını kendi elleri ile harap etmesi demektir.
Çok konuda tahrip kolay olsa da insanın donanımsal dayanıklığını bozabilmek zor bir süreçtir. Çünkü duyusal sistemi vicdan önderliği ve ruh yönetiminde yaratışsal olarak müdafaa etme karşı koyma niteliği vardır.
Bununla birlikte ananevi öğretiler, deneyime bağlı kalıtımsal devirler, doğal destek hatları oluştururlar.
Ve birçok pozitif onarım vetireleri bu kalıtlar üzerinden toparlanma süreçlerine girebilir ve yapıcı üretkenliği aktive edebilir.
Bu nedenle ne olursa olsun insan kendini inatlı bir şekilde oyundan düşürmemeli, ümitsizliğe kapı açacak kısır döngüler içine girmemelidir.
Çünkü bazen kendinden gidişler, geri dönüşümsüz tek yönlü geçişlerden oluşur. İnsanın varoluş kaybı bir dünya yitirimi ile eş anlamlıdır.
Bu nedenle mevcut konuma göre bazen akışsal duruş, bazen ise devrimsel bir iç direnişini hâkim kılmak kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Bunun için :
- İlim temelli ilgi öğrenimlerle fikri savunma antikorlarına sahip olmak,
- Durağanlık ve atalet verici şeylerden ıramak,
- Kötü etkileşim sağlayan şeylerin bulaşından kaçınmak,
- Deneyim ve tecrübelerin verilerinden faydalanmak,
- Kök düşünce ve bunlara yönelik kanıtlarla görüş ve kaynak esaslarının temellerini şüpheden arındırıp sağlamlaştırmak,
- Hakikate ait önermeleri özümseyip, yaşamsal korunma refleksleri kazanmak,
- Algıyı kolaylaştıran yöneliş estetiği ile ilgili bir tavır benimsemek,
- Gönül genişliğine imkân sağlayan tevazu ve zarafet bileşeni ile hayat getirilerini karşılamak,
- Gereksinim ve ihtiyaçların tedarik edilmesi için gayretli ve istekli olmak,
- Bireysel ilgililiğin dar kalıbından çıkarak, evrensel aidiyet düzenin içinde varlık bilincine ulaşmak,
- Yoksun olunan şeylerin ediniminde gururlu olmaktan çekinmek,
- Faydasız olan şeyler ile meşgul olmanın tüketici zararından uzaklaşmak,
- Sorgulama ve cevap arama arasındaki disiplini, kadim değerler ve ahlaki ilkeler bağlamında kurmak,
- Gerçeğe ait her verinin bir kanıtı olduğunu bilmek, teklif ve çağrıları delile dayalı ölçütlerle kabullenmek gibi bir birine bağlı süreç gelişimlerinin varlığını mazeretsiz bir şekilde benimsemek gayet büyük bir öneme sahiptir.
Çok komplike zannedilen bazı önermeler, hakikatinde basittir. Çünkü her şeyin her şeyle bağlı olduğu gerçeği yaratılışsal yaptırımı olan bir sistemin aksiyonunu etkin kılar ve idrak ve sirayet gibi intikalleri öncelikli ve ikincil olarak yapısal olarak uygulama dizinine alır. Temasın gerçekleşmesi ile ortaya çıkan kinetik enerji, ilgili her şeyi fonksiyonel olarak uyarır ve görevsel işlevsellikle motive eder.
BU BAĞLAMDA DAVRANIŞ ÜSTÜNLÜĞÜ, ÇÖZÜLÜMÜ MEYDANA GETİRECEK OLAN BAŞLAMA İSTEMİNİN, EYLEMSEL KONUM ALMASI İLE İLGİLİ FİİLEN GÖSTERECEĞİ İLK ADIM İRADESİDİR…
Murat Safitürk