Hayat yolculuğu barındırdığı mevsimsel doku itibariyle çoklu asimetrik yapıya sahiptir. Ömrün yaşamsal hattı üzerinde çeşitli özellikte ve sık aralıklarla duraklar bulunur.Deneyimsel edinimler ve bir sonraki zamana aktarımlar esnasında, temas, düşünce, hayal gibi dokunuşlar insanın ruhuna muhtelif izler bırakır.
Bu izler ilgili ilgisiz her eyleme, niyete, söyleme, kurguya hatta rüyalara kadar her şeye karışır ve kendi varlığını belirgin hale getirir.
Bazen istek kırıcı bir şantaj, bazen bir alışkanlığın ayak direyişi, bazen daraltıcı bir döngü, bazen bir saplantılık halinin odak noktası, bazen ise -olumlu anlamda- bir tecrübenin kılavuzluğu ile etkinliğini ilan eder.
Genel olarak izlerin karamsarlık üretmesi olumsuzlukların negatif enerjisi ile meydana gelir.
Birikimlerin türüne göre gerçekleşen fermantasyon kişiye özel bir düşünce karakteri oluşturur ve bu yönde besleme yapar.
Bu süreç gelişimi kronik bir çıktıya evrilene kadar –tüm kötü hastalıklarda olduğu gibi- sessizce ilerler.
Sonucun kök nedenlerinde, yanlış veri akımı ile teşekkül eden şahsiyet ve yerinde ve de vaktinde gereken müdahalenin yapılmamış olmasına bağlı bir trajedi vardır.
Böylelikle oluşan içsel ağırlık ve bellek tortusu tüm dirayeti baskılar,
Amaç ve hedef diyalektiğini dumura uğratır,
İstenç merkezinin gücünü zayıflatır,
Kapasite düşümü ile verimliliği etkisiz hale getirir.
Ve insandan maksat olan tekâmül ve mükemmelliğe erişim seçkinliği yerini, kaybolup yitme ile değiştirir ve karşımıza ileri evrelerde bir duygu durum dejenerasyonu çıkar.
Oysa krizin gelişim ve ilerleyişi kendini hissettir.
Örneğin, değer kayıpları, zaaf ve zayıflıkların gelişimi, tükeniş sendromlarının uyarıcı sızıları yıpranmanın fark edilmesi için işaret fişekleri atar.
Eğer, insanın öteleyen yanılsaması aklının tutulmasına sebep olursa kaçınılmaz mağlubiyet gerçekleşir.
Bu yönüyle tepkisizlikten doğan sonuç itibariyle bir nevi kabul ve isteklilikle gerçekleşen söz konusu durum, bireyi içsel bağlamda sorumlu tutar.
Vicdani olan yükümlülük hissi birçok duyguyu etkiler.
Ve insan kendini sıkıntı ve buna bağlı sebeplerin bir araya geldiği bir handikapların içinde bulur.
Bu noktada ileri gitmenin bir anlamı olmadığı gibi, devam şartlarını canlı tutmanın hiçbir mantığı yoktur.
Çünkü hatada ısrar, sadece yıpranmayı arttırır.
Yıpranmak denge ve güç kaybı ile bütünsel olarak insanın çöküşünü netice verir.
Bu çöküş bir devletin yitirilmesinden aşağı değildir.
İnsanın alakadar olduğu tüm evren ve içindekiler ile ilişkinin kesilmesi demektir.
Evet, bazı insanlar kendilerini içinde bulundukları açmaz ve çıkmazları boğucu şartlarını kabul ederek, direnmezler.
Kurtların koyun sürülerine verdikleri büyük itlaf zararının ana nedeni, koyunların saldırılara karşı uysal tutumu ve tepkisizliğidir. Genelde boynunu Kurt’a kaptıran koyunlar, sürüklenmeye uyum göstererek kendilerini bırakırlar. Bu teslimiyet halinin Kurttaki karşılığı daha fazla öldürme, yok etme iştahından başka bir şey değildir.
Çünkü tahripkâr girişimlere karşı çekinmek ve korkaklık göstermek, sadece yıkıcı teşebbüs sahiplerini cesaretlendirir.
Bu nedenle karşı koymanın onursal bir tarafı vardır. Ve insan doğasına ait bilinç bağlamındaki ayrıcalıklı durum, olumsuz tüm gelişmelere yönelik ret etme refleksine sahiptir.
Evet, yukarıda Psikolojik deformasyon süreçlerinin sesiz ilerleyişinden söz edilmişti. Ortaya çıkış evrelerinin kritik eşikte kendini gösterdiğine değinilmişti.
Bu değinim ve konu temasları her şeyin bittiği noktayı göstermek değil, sonuçlar itibariyle tehlikeye dikkat çekmektir.
Durum ne olursa olsun mutlak bir bilinç kaybı gerçekleşmediği müddetçe bir çıkış yolu vardır.
Çıkış yolları çere arayışları ile ortaya çıkarlar.
İrade ve istekliliğin kendini ortaya koyması ile de aydınlanırlar.
Bu asıla bir anlamda eve dönüş yolculuğunu zinde tutabilmek için gerekli olan ilk adım, yaşanmışlıklar ile yaşanacak olanlar arasına bir perde çekmektir.
Hatalardan ders almak,
Bir daha aynı yanlışlara düşmemek için çekince sahibi olmak,
İyi ve kötüyü ayrıştırıp, içsel dünyaya tanımlamak,
Eğilimlerin ivmesini istek ve karar bileşeninde yeni ve temiz başlangıçlara yöneltmek,
Ümit ışığını parlatacak enerji kaynaklarını aktive etmek, doğrudan arınmayı sağlayacak davranışlardandır.
Arınma ise:
Öncelikli olarak ellerden başlar.
Sonra göz ve kulaklara, daha sonra ise tüm vücuda yayılır.
Yani insan kendini zararlı şeylere temas etmekten ve ilgilenmekten alıkoyup, bedensel kötü alışkanlıklarını terk eder.
Söz konusu Fizyolojik çekilme, söz, düşünce, muhakeme, hissel uyanış gibi duyusal dünyaya farkındalık kapısı açar.
Vücuda yayılan eylemsel tutum tutarlılığı, istikrarlı ve kazanımsal davranış çıktıları ile psikolojiyi pozitif etkilemeye başlar.
Sağlıklı beslenen ve yapısını koruma amaç ve de gayreti içinde olan bir duyusal sistem kendini yeniden programlayabilir…
Evet,
Belki kaybedilen hiçbir şey eski formuna dönmez.
Ancak geleceğe dair onarılabilir ve yaralar sarılabilir.
Ve insan doğru rehabilitasyonlar ile sargılarla yaşamayı öğrenebilir.
Sonuç olarak:
Varoluşa değerleri,
Evrensel bütünlük,
Detaylar ve dengesellik,
İnsanın kendini keşfi,
Hayat döngüsü,
Paydaşlar ve görevler,
Neden, niçin, nereye sorgulamaları,
Aidiyet farkındalığı,
Nitelik bilinci,
Tanımlar,
Yaşamsal realite ve gerçekçi barış felsefesi gibi olgulara ait hakikat bilgisine erişim amaçlı aksiyon ve okumalar kendi sinerjisini meydana getirir. Bu görevdeşlik öyle bir güç kaynağı oluşturur ki, tüm ritmik ahengiyle yeniden doğuşu müjdeler…
Murat Safitürk
e-mail : murat@piknot.com