1- Bugünler de veya dünlerden bugünlere alıp getiremediğimiz büyük yoksunluklardan birisi, belki de en önemlisi dostluk olsa gerek.
Küçük şeylerin bile sevgiyle bir araya getirdiği insanları, artık kocaman şeyler bir araya getiremiyor.
Sanki bir birimiz için ağır sorumluluklar oluşturacakmışız gibi kaçışıyoruz bir birimizden.
Kendi şahsi dünyamıza bağımlılığımız ve bu bağımlılığın yönlendirdiği sorunlarımız var artık. İçinde kimse için kaygılanmanın barınamadığı. Aklımızı kuşatan önceliklerin kimseye bir pencere açmadığı…
Çehremizde donan sevinç renkli yapay mutluluklar.
İçimizi kardeşçe acıtmayan ayrılıklar.
Özlemin adını yitirdiği beklentisizlik ufukları…
Başımızın göğsümüze abandığı belirsizlik ve boynumuza asılmış endişeler…
Karabulutlar gibi gönül semamızı kaplamış karanlık düşünceler.
Şüphe ve tereddüt sultasının tuttuğu köşelerden güven duygusuna gölge düşüren esaret…
Ömür sayfaları çevrildikçe kalbimize daha derin atılan çentikler.
Yılgınlığımızı bastırmak için içimize çektiğimiz boşluk tünelleri.
Uğultuların kol gezdiği ruh sokakları…
Hiçbir yalnızlığa benzemeyen yalnızlıkların belki on öğün sofra kurup kaldırdığı gündüz ve geceler.
Yine de hiç bir şey yokmuş gibi maskeli yaşam belirtileri.
Hayat nabzının üzerine yığılmış yıkımların altında son nefesini veren mavera.
Hissizlik bir bencilliğin benlik bile yapamadığı çaresiz gururlar.
Ve için için tükendiğimiz gerçeğinin denge bozan eriyişleri…
……………..
2- İnsanın kendini gömdüğü mahkûmiyet fıçısından kurtulabilmesi ve ölü toprağını üzerinden atabilmesi için, iki kısır döngü yörüngesinden çıkması gerekmektedir.
Bunlardan birisi mazeret,
Diğeri mazeret üretimini besleyen sürekli mağduriyet yanlılığıdır.
Bu iki konik çöküntünün en çok göründüğü yer, gerekli değişime direnen alışkanlıklardır.
Tüm sorumluluk, bir haklılık rengine bürünerek, her sınıf faaliyeti doğru ve yanlışlığına bakmadan sadece yaşanmışlık olgusunu öncülleyerek aklama işçiliğine dönüşür.
İyinin de kötünün de kendini savunmak için haklı gerekçeleri vardır…
Bu bağlamda ihtiyaç duyulan adil düşünce, aklın hakikat ile aydınlanmış hakemliği ile mümkündür.
Çünkü gerçeklik algısı olayların ve olaylarla meydana gelen akımların etkisi altında kalsa da hakikat değişmez. Tüm sonuçlar işin aslına çıkar. Kazanım ve yitirimler hakikatin tanımladığı şekilde ettiği gerçekleşir.
….
3- Desinler, ağır kanamalı bir düşünce..
Görsünler makyajlı bir kimsesizliktir…
İnsanların gönüllü köleliği , el âlemlerin parmak ucuna bağladığı beklentilerinden oluşur.
Anlaşılmamak bazen bir felaket gibi görünse de aslında özgürlüktür…
Başkaları için zarar oluşturmayan deliler ile gönüllerden başka yerlerde konaklamayan dostlar hep hürdür…
…
4- Sevgimizin arasına karışmış şüphe kırıntıları, kalbimizin maveraya yükselişini engelleyen vehim bağlarıdır.
Maşukunuz sizin muhabbetinizden razı , cehl-i feda ve içtinab-ı feragatın zanni esbap ve bahanelerinden ve tereddütünüzün tekaddüm ettiği ol deryaya garkınıza mani endişelerinizden razı değil ise , aranıza bir muvakkat bir gurup hicabı çekip, cezbini perdeleyecektir. Ta ki sevdanız o afilin telaşın müteharrik ihrakından şule alan lerzesi ile üzerindeki gubardan arınsın… Can evi paklığını bulduğunda gönül Şaduman olur. Hüzün, hasret, uzlet hep visalin nağmeleridir…Velev aşka isdidadı olsun …
….
5- İnsanlar yalnız kaldıklarında kendilerine ne kadar yabancı olduklarının farkına varırlar.
Ve sanki bu yüzleşme için yalnız bırakılırlar.
Bu durum kiminde mazi ihyasına dönen bir amansız telaş..
Kiminde keşif heyecanı ile başlayan bir şehrayin …
…
6- Ne zaman kendi Aslına baksa İnsan Kerem gözleriyle..
Ne zaman bir kara trene bilet alıp gitmek istese öz yurduna fikrin tünellerinden..
Bir amansız korku saplanır içine..
Kendiyle yüzleşmekten kaçan bir korku….
İşte bundandır yabancı bir benliği, bilinmez bir senlikle ülşemenin sırrımıza çektiği perde..
İşte bundandır olduğumuzun öldüğümüzden farksızlığı ile oynadığımız gölge oyunu…………..
….
7- Olduğu gibi kabullenilmek beklentisinin önü bir değişime açık değilse, gerçek anlamda bu beklenti asla gerçekleşmeyecektir.
Çünkü İnsanın doğal dönüşüm süreci mükemmellik üzerine bir döngüye sahiptir.
Konumsal geçişler alışkanlık konforunu tehdit etse de buna katlanmak , günün birinde kendinden bıkkınlık ve varlığından pişmanlık duyulmasını engeller.
Bununla birlikte ortaya çıkacak olan yeni keşiflerin çekiciliği ve getirdiği tekamül hediyesi nitelikli yaşam sevincini kalıcı olarak meydana çıkartır…
…
8- Bazen gözlerimizi kapamak istediğimiz şeyler, gün aydınlığını fark etmemizi sağlayacak aydınlıklar olabilir.
Çünkü durağanlığın eşyanın deformasyonuna neden olması gibi , İnsan içinde fikirsel ve duygusal çöküntüye sebep olması kaçınılmazdır.
Yaşam var olmak hakikatine ulaşmış canlı cansız hiçbir şeyi etkileşimin dışında tutmaz.
İnsan ya bu ahenk içinde yerini bilinçli ve pozitif bir istençle alacak, ya da metruk bir binanın için için uğradığı yıpranma süreci ile karşı karşıya kalacaktır…
…
9- İnsanın gerçek gereksinimlerini anlayabilmesi için, kendini duru bir sessizlikle dinlemesi yeterlidir.
Bedensel ihtiyaçlarımızı haber veren sistemsel bilgi ağları olduğu gibi, aklımızın, kalbimizin , ruhumuzun da kendine özgü talepleri hakkında bildirim yapan his merkezli donanımlarımız vardır.
Var oluş gerçeğimizin bu çağrılarını duymadan, ben eksenli yapılacak tek yönlü ve anlık tedarikler, çoklu duyusal yetilerimizin yok oluşu demektir.
Yapısal özelliği tüm evreni kuşatabilecek bir İnsanın, sezgilerini yitirmek suretiyle dipsiz ve karanlık bir kuyu içinde kalması , söylenecek sözcükleri tüketen ve çokça düşünülesi bir noktadır…
…
10- İnsan acılarını, korkularını , sevinçlerini , sevdasını kendi sözcükleri ile anlatmalı ve hisleri ile tanımlamalı..
Başkalarının kullanılmış duyguları, insanın kendi gerçeğini kendinden gizleyen toprak örtüsü gibidir…
…
11- Okumak insanın yazgısı, okunmak kaderidir…
Okumak sadece gözün gördüğü ile olduğunda ibarelerin geçit töreni izlenir..
Kalp ile olduğunda his sağanakları..
Akıl ile olduğunda tahlil..
Vicdan ile okunduğunda fayda ..
Ruh ile okunduğunda hakikat gözlenir…
Ve insan okuduğu şekliyle okunan, ömürlük bir kitap olur…
….
12- Yazarlar iyi ve kötü yazgı işçilerdir..
Girdikleri okunaklardan, deneyim ve kabiliyet kamışları ile anlam mürekkebi devşirirler..
Edinmişlik ve ya adanmışlık hokkasında amaç ve hedef dönüşümüne göre şekil alan harfleri, çok yönlü dilek ve niyet bileşeni ile bir anlam sayfasına dizer, okuyucunun ilgi aynasına yansıtırlar …
Okuyucu akıl ve gönül zarfını aksettirilen mazrufa açar..
Bu bağlamda sadrına nakil yaptığı yazıt, çizit ve kazıtların niteliğinden sorumludur.
Çünkü, kendisini etkilemeye izin verdiği satırların yüklendiği içerik ,duygu ve düşünce kanallarını kullanarak kalbinde kalıcı izler bırakacaktır.
Bu nedenle insan ebediyen taşıyacak olduğu olur olmaz şeylerin fikrine ve hissine dokunmasına izin vermemelidir.
Güzel bir ruh habitatı, ancak seçici ve doğru kabullerin beslediği mana yağmurları ile oluşur…
…
13- Fikri ve felsefi söz, söylem ve önermelerin niteliği dört aşamalı değerlendirme ve filtrasyon işlemi ile belirlenir.
Sözü kimin söylediği,
Hedef kitlenin sınıfı,
Diyalektiğin amacı,
Söz, söylem ve önermeleri ile etkileşimi gerçekleştirmek isteyenin yetkinlik ve yeterlilik konumu…
….
14- Yazar lazım, okur onu lüzumlu kılandır ..
Bu nedenle yazarda kendini üstün görme, okurda değersizlik his ve düşüncesi olmamalıdır.
Çünkü okumak, özveri isteyen, anlamak ve kavramak gerektiren önemli bir yetenektir.
Okurun yönelim, benimseme, muhatabiyet, paylaşma, önerme gibi karşılayışı olmaz ise, eser ne kadar iyi olursa olsun, platonik anlatılara dönüşen harf dizininden ibaret kalır.
…
15- İnsanın yapısal varlığı, donanımsal ve duyusal uyum birlikteliği ile bütünsel olarak tasarlanmıştır. Ve kendi gerçeğine ait anlam ve keşif çekirdeği kalbinin toprağına ekilmiştir.
Bu çekirdek niteliği itibariyle, gelişmeye programlı ve yaşama isteklidir. Yaymış olduğu heyecanlı canlanış ve ispat frekansı ile kendini hayata fark ettirir. Ve iyi veya kötü etkilenebileceği birçok şeyi, çeşitli renk ve formlarda parçalı bir şekilde kabiliyetlerinin üzerine çeker.
Böylelikle, deneyim, birikim ve edinimler; ilgi ve temasın türüne göre bir şahsiyet kalıbı meydana getirir.
Kişi bundan sonraki yoluna bu kalıpta biçimlenen karakterin hakikati ile devam edecektir.
Bu nedenle ömür ağacının yapraklanıp yeşillenmesine ve yükselişine sebep olacak yaratılış nüvesinin bulunduğu gönül türabını sağlıklı tutabilme ve maddi-manevi zarar verici şeylerden koruma adına bilinçli titizlik göstermek, akli ve vicdani bir şuur erimidir…
…
16- Genel hatları ile yeterli durumda savunma ve koruma yapısına sahip olmayan içsel bir bağışıklık sistemi, etkiye açık olduğundan her fikrin ve olumsuz düşüncenin sisteme karışmasına neden olur.
Böylelikle kaçınılmaz sonuç olan düşünsel vertigo başladığında ise hakikati duymak ve anlamakta denge unsuru olan manevi kulak kristalleri yerinden oynamıştır. Artık ayakta durmak ve bir zaman var olan değerlerini sakınmak zorlaşır.
Kuvvet kaybı nedeni ile haksızda olsa kolay olan şeyler tercih edilir. İhtimallerin en zayıf olanı en güçlü olarak kabul edilir. Oysa bunların hepsi peşi sıra gelecek yeni mağlubiyetlere yataklık yapan düşkünlük halleridir.
Her şey böyle karıştığında, tükenmişlik ve yoksunluk hissiyatları karanlık örtüsünü çekmeye başladığında bulunduğunuz yerden kalkın ve masanın karşınsa geçin … Uğruna savaştığınız, korumak için didindiğiniz ve size mutluluk getirmeyen o sandalyeyi terk edip, düşman görüp, hasım ve basit olarak değerlendirdiğiniz şeylerle mevcut yerinizi değiştirin…
…
17- Tensel ve bensellik seviyesinde, insani sevgi becerisinden yoksun bir kalbin taşkınlık ,aşkınlık ve düşkünlük halidir..
Zaman ve popüler dayatma ile EGOlojik değişimle uğramış bu his; savurgan ve savrulganlık ile yıkıcı ve yakıcıdır..
Birden parlayan bir ateşin alevin aydınlığı ve yalazı ile gönlü sarsıntıya ,aklını karışıklığa sürükler.. duyusal ihrakın zirvesinde tüm denge unsurları tutuşur.. Bu yangından öyle dumanlar yükselir, öyle küller uçuşur ki, muhataplar kendi gerçeklerinden uzaklaşıp, körleşirler…
Sahiplerini kendi harında inletip, iddia, ispat ve çatışmayı salık veren bir mücadeleye dönüşür. Böylelikle ıstırap ve öfkeye bulaşmış hisler, duyusal şiddetini körükler.
Tarihsel aktarımlar ile oluşmuş beklenti ve özenti masumiyeti hırpalanır.
Asırlık şiirler isyanın başını okşar.. Yüzyıllık şarkılar yitim yetimliklerine ağıt yakar…
Tutku ve saplantı çocuklarını doğurmaya devam eden bu acuze ise, kendi varlığını sürdürecek zehirli sarmaşıklarını kaybedenlerin gözyaşları ile büyütür…
Bu nedenle, konvansiyonel konuma sahip ani püskürmelerin aşk tabirli bulaşından ve etkisi altında kalmaktan korunmak için SEVGİYE yönelin ve SEVGİYİ kabul edin..
Çünkü sevgi:
Bedensel ve güdüsel aşkın hâkim ve sahip olma hırslılığından farklı olarak; akışına doğallık ve samimiyet ile adım adım kazanımlardan oluşan sakin ve huzurlu bir muhabbet örgüsüdür.
Sevgi mükemmellik seviyesine geldiğinde beklentisizlik ile ödüllenip şefkate dönüşür. Ve insanın kalbinde yük değil, ulvi hüzünler, sevimli birikimler ile dolu bir iklim meydana getirir.
Sevgi çekirdeği, açılmak, filiz vermek, yükselip meyveye dönene kadar, emek, ilgi, değerlilik, fedakârlık, sabırlılık gibi vicdan işçiliği ve ruhsal inceliğin işleyiş işlemlerinden geçer.
Bu nedenle kalıcı olup, tüm varlık âlemi ile bağ kurabilen, kuşatıcı niteliği ile genişleme özelliğine sahiptir.
………….
18- İnsanın doğumla dünya gelme hamlesi, ölümün Şah/Mat hamlesi ile karşılanır.
Sonu belli olan bu tek çizgi üzerindeki hareketin içindeki ömür denilen boşluk, yaşamsal verilerin birikimi ile dolar.
Nitelik, nicelik, seçkinlik ve değersizlikler bağlamında tüm deneyimsel ve yaşamsal yönelimler tercihseldir.
İstenilen düşünülür, dilenen okunur, arzu edilen şarkı söylenir, şiirler söyleşir, fikirler ileri sürülür, taraftarlıklar oluşur, aidiyet-ideoloji- savunma mekanizmaları gelişir, beğenmek-benimsemek-yoluna gitmek, isyana ve nisyana sarılma fiilleri gerçekleşir. Susmak, kabullenmek, ötelemek, ötekileştirmek, örselemek, örselenmek ,üretmek, yaşatmak, yok etmek, arz –talep vs.….. eylem ve sahne her ne ise insanın kendi özgür iradesi ile mutlak sona doğru giderken aldığı aksiyonlar ve gösterdiği reaksiyonlardır.
Ve bir gün varlığı devam eden çokluklar dağılır.. Işıltı ve parıltıların oluşturduğu gölgeler kaybolur.. Kitlesel ve kütlesel sessizlik bir sis bulutu gibi çöker .. ve insan kendi elleri, niyetleri ve söylemlerinden türemiş edinimleri omuzuna, sırtına, beline yüklenmiş bir şekilde kendi ile baş başa kalır…
Benlik şahı sonsuzluğa doğru evrilirken, sağa –sola, içine –dışına, yukarı ve aşağıya doğru bakınarak son nefesinin başını yaslayabileceği vefakâr bir omuz arar …
………..
19- Egoist insan kendi kör karanlığı içinde kaybolmuştur.
Tüm değer ve olguları sanıdan ibarettir.
Körlükle örülen bu yargı duvarı hiçbir ışığı sızdırmaz ve hiçbir aydınlık fikri tutundurmaz.
…
20- İnsan içinde ve dışındaki gürültüye aldırmadan, başını kalbine yaslayıp sükûnet bulduğunda bir huzur iklimi keşfeder.
Sanki karşı karşıya kaldığı kovalamaca onu bir sürprizlerle dolu bir gönül bahçesine sokar.. Burada tüm çiçekler sabırla sulanır ve tüm ağaçlar beklentisizlikle meyve verir…
………..
21- İtiraf, sadece bir suçu ve suçluluğu açıklamak anlamına gelmez.
Bazen itiraf insanı sosyal ve psikolojik anlamda kendine getiren ve topluma kazandıran nitelikleri işlevsel hale getirir.
Bu yönüyle itiraf, kaygı, şüphe, kuruntu yoluyla oluşan ve içe kapanmaya neden olan endişeli baskıyı kırar…
Örneğin:
Herhangi bir şeyden duyulan memnuniyeti, öz güvenli bir şekilde dile getirmek,
Beğenmediği bir durum hakkında hoşnutsuzluğunu kararlı bir şekilde söylemek,
Görülen iyiliğe ve alakaya sebep olanlara teşekkür etmek,
Hayatın herhangi bir yerinde şahit olduğu güzelliği tasdik, beceriyi takdir etmek,
Faydalandığı ve eksikliğini tamamladığı bir bilgi ve öğretiyi başkalarının da yaralanması için açıkça sunabilmek,
Karşılaştığı riskli bir durum hakkında gerekli uyarıları yapabilmek,
Gereksinimlerini elde edebilmek için, güvenli ve yetkinliğine inandığı mercilerden destek istemek gibi nazik girişimler, aldığı geri bildirimler ve beslemelerle pasiflik dürtüsünün neden olduğu çekingenlik kuşatmasını kaldırır…
…
22- Kalabalıkları genelde yığınlar oluşturur.
Çokluk dağılma eğilimindedir.
Vasat bir denge noktasıdır, ancak güdüme açıktır.
Bilgisizlik aşılabilir bir şey olmasına rağmen, isteklisi olmamak değersizliğin tercihsel olarak kabullenildiğini belirler.
Nitelik özgündür.
Akli gelişmişlik kendi düşünce ve fikir yönetimine sahip olabilmek, kalbi olgunluk ise, hislerini kontrol edebilmek anlamına gelir.
Öğrenmeye duyulan ilgi, bilgi, bilinç ve ahlâk birleşisinde erdemliliği sonuç verir.
İnsanın varoluşsal tekil seçkinliği farkındalığı meydana getiren bilgelikle idrak edilir. Böylelikle insan yaratılış programında olan onursal asaleti tüm donanımında aktif ve etkin hale getirebilecek iradeye sahip olur.
…
23- Yeni şeylerin eskiler ile değişimi yenilenmenin eylemselliğini gösterir.
Eğer bu dönüşüm için gerekli olan dokunuşlar yapılmaz ise, her iki duruma ait unsurlar bir birinin gölgesi altında kalır.
İşlevin etkinliğini edinmek için gerekli çıkış ve girişlerin uygulanması kaçınılmazdır.
Evet, bazen insanın yaşanmışlık defterinde deneme yanılma çok karalamalar oluşur ve alelacele ön kabuller ile gönül kapısının eşiğinde çok çökeltiler bulunur.
Eğer birikintilerin bir dönüşüm değeri var ise üzerlerinde bazı düşünce düzenlemelerine gidilebilir. Fakat sadece engelleyici barikat oluşturuyor ise zorunlu bir tahliye işleminde bulunmak gerekir ki, kaldırılan tortuların yerine yeni yerleşimciler gelebilsinler. Böylece yaşam sinerjisinin deneyimsel döngüsü kişi için fayda üretebilsin…
………….
24- Bağımlılıklar genelde fizyolojik temasla oluşur.
İlgi uçları, değindiği her şeyden etkili izler yüklenir.
Bulaşan ve sızlanan alışkanlıklar sürükleyicidir.
Kırılganlıklar zaaf çatlaklarını genişletir.
İrade düşkünlüğü nedeni ile tekrarlanan yenilgiler yüzlerce kez yaşanır…
Oysa sabırlı ve koruyucu direnişler, her atağa karşı bir dirayet ve galibiyet meydana getirir.
İnsan boylu boyunca çamura bulaşsa da temizliğe ellerinden başlar..
Bu bağlamda öncelikli çekilme fiziki çekilmedir.
Onursal dejenerasyondan duyusal uzaklaşma, dokunma eyleminin sonlandırılması ile mümkündür…
…..
25- Ümitli olmak, umudunu korumak bilinçsiz bir beklenti içine girmek ,hayali olarak bir çözüm yolu gözlemek değildir.
Ümit, şartlar bozulduğunda, istek ve arzu kaybolmaya başladığında, karamsarlık belirsizlikleri kucağımıza bırakmak için harekete geçtiğinde; iyi niyeti korumak, durumun faydalı olan tarafını düşünmek, elden giden ve ulaşılamayan şeylerde de bir güzelliğin bulunabileceği gerçeğini kendine salık vermek, yaşanan veya yaşanamayanlar sebebi kalbimizde doğan hüzün ve sakinliğin dinginliğini sabır olarak değerlendirmek gibi bir duruş ve tavır sergileme halidir…
…
26- Herkes ömür dakikalarıyla kendi kabrinin kazanı, nefes mürekkebiyle kendi kitabının yazarıdır.
….
27- İnsanı kişisel iç dünyası bağlamında en zorda bırakan durum, kendini hoyratça kullanmasıdır.
Bu kaotik yıpranmanın yaralayıcı ve ağır olanı, genel itibariyle bütün insanlarda aynı şekilde bulunan, bedensel özellikler ile beğeni ve ilgi görmek için girilen fiziksel ve duygusal rekabetlerdir.
Öncül ve belirli bir bilinç sürecinden geçmemiş övgüsel beklenti ve heyecanların oluşturduğu eğilimlerin altında, kültürel ve ruhsal gelişim yoksunluğu yatmaktadır.
Oysa onursal iyeliğini koruyabilen insan, sakınılası nitelik ve değerleri ile kendine tam anlamıyla ömründe bir kez ve hayatında bir tek nefesi doğru alıp verebilmek için lazım olacaktır …
…
28- Dostlar arasında rekabet stratejik bir ihanettir.
Arkadaşının başarısını istememek ve önünü kesmek sistemli bir cinayettir.
Yoldaşını cesaretlendirmek için şahsi nitelik ve becerisini gizlemek fazilet,
Başkasının meziyetini takdir edebilmek asalettir …
…
29- Ve insan iki kapı arasını adımlarken, uğradığı duraklarda, dinlendiği gölgeliklerde, yakalandığı yağmur kar, dolu gibi mevsimsel iklimlerinde, çoğu zaman yalnız, biraz birlikte, epeyce ayrılıklarla yaşadığı anlar ve kaldığı durumlar karşısında, doğası gereğince birilerine ihtiyaç duyar.
30- İnsan kendi akıl, bilinç ve iradesine teslim edilmiş bir varlıktır.
Her bir duyusunun gelişiminden sorumludur. Eğer, yararına olanı anlama, zararlı olanlardan kaçınma ve bilinçli yaşam prensiplerine göre hareket etmez ise, taklit bir kişilik oluşumu ile karşı karşıya kalır ve genelleşerek basitleşir…
Tüketici bir kabiliyet,
Mağduriyet mazeretli bir atalet,
Üretim istencini yitirmiş amaçsızlık gibi ortaya çıkacak durumlar tüm yaşam niteliğini yozlaştırır…
……………
31- Kendi ile ilgili sadece bir niyet ve istek duygusundan başka hiçbir şeye sahip olamayan insanın yaşamı, her yönüyle harici bir kontrolün işlevselliği ile devam ederken, sınırlandırılmış ve tanımlanmış iradi özgürlüğünü varlık amacı dışında hayali malikiyet ve sanıdan ibaret hisler ile kabaca kullanması ve bir gün geri vermek zorunda kalacağı hayat değerlerini hoyratça saçıp savurması, gerçek tükenişin ve buna bağlı sonsuz mutsuzluğun habercisi olabilir………….
İnsanın yaşam amacı ve tarzı onu hiçbir şekilde yarı yolda bırakmayacak kalitede olmalıdır.
Bu bağlamda ilgi alanına aldığı şeylerin niteliği bağlayıcıdır.
İçinde incir çekirdeği kadar yer dolduramayan okumalar,
Yanından ayrıldığında ruhunda bir kelimelik bile iz bırakamayan dostluklar,
Tadı masada kalan lezzetler,
Gönül ezintisi yüklü şarkılar,
Kalbimizin onamadığı geçici güzellikler ile avunan bir hayat sürüyorsak , derin bir uyku içinde olduğumuz yadsınamaz bir gerçektir…
…..
32- İnsanın okuyarak ve gözlemleyerek edindiği bilgiler, kişide aksiyona ve üretime dönüşmüyorsa, ya ilgilendiği eserler doğru eserler değildir, ya da kendi farkındalık penceresi aralanmamıştır…
…
33- Okumayı seven insanlar anlama yeteneği gelişmiş insanlardır. Bilgi birikimi ve kavrayışı gelişmiş insanlar olur olmaz her şeyin akıl midesine girmesine izin vermezler. Ve edinimlerini bir statü aracı ve farklılık bağlamında kullanmazlar. Çünkü insan öğrendikçe alçak gönüllüğe doğru ivme kazanır ve büyüklenmek gibi seviyesiz davranışlardan uzaklaşır…
İnsan fiziksel yaşamı için gelecek endişesinden kurtulmak ister. Ve bunun için belki bir ömür birikim yapar. Kimileri o günlere ulaşır, kimileri birikimlerine dokunamadan dünya yaşamından ayrılır. Oysa insan için en önemli iktisadi önlem, fikri olan gelişimi ve düşünsel birikimlerdir. Çünkü her hayat evresi, içinde bulunduğu zaman, olaylar ve şartlara göre gelişecektir. Dünden kalma oluşumlar yenilenmedikçe tedavülden kalkan ekonomik araçlar gibi yeni günlere ait gereksinimler için bir katkı sağlayamayacaktır.
34- Ara sokaklar ne kadar çok olursa olsun , bir ana caddeye bağlanırlar ..
Algı insanlar adedince bir renkte kendini gösterse de sadece iki aynaya sahiptir.
Farkındalık , fark edilenler kadar geniş bir alana sahip gibi görünse de sadece iki bakış açısı ile değerlendirilir.
……….
35- İnsanın tüm okudukları, kendi hayat kitabının cümlelerini oluşturan dizinlerden ibarettir. Bu okumalarının bir kısmı satırların üzerinden gerçekleşirken, geniş bir kısmı görsel özelliktedir.
Gerek kitap sayfalarına, gerekse evrensel yazıtlara muhatap olan insan yönelişi iki temel algı ve değerlendirme kaynağına sahiptir.
Eğer hitap, ağdalı helezonlar ile okuyucuyu bireysel balçığa saplıyor ve kullanılmışlık hissi ile tüketici bir yaşanmışlıkla baş başa bırakıyor, ruhuna teessüf zehirleri akıtıyorsa, acemi bir bahçıvanın bir kaba işçiliği ile karşı karşıya kalınmıştır. Böylelikle sürgün dalları kesilir, hayal mevsimi oluşmaz, fikir çiçekleri açmaz, düş meyveleri oluşmaz.
Bu tür zararlardan sakınmak için, hitapla muhatap arasında doğru örtüşme esastır. Üstlenilen ıstıraplar, gerçeklerden soyutlanarak betimlenen fanteziler ruh emicidir. Bu nedenle kavrayışın açık alan deneyimine ihtiyaç vardır.
Yani doğa okumalarının doğallığı ve insan tabiatı ile uyumu karşılıklı olarak bir anlayış ve antlaşma noktasını belirler.
Yağmur,
Rüzgâr,
Kar,
Gece, gündüz,
Yıldızlar,
Gün ışığı ,
Mevsimler,
Ve hayatın kuşattığı hareketlilik,
Sabitlenen varlıklar,
Etkileşim ve dayanışma gibi birçok alış veriş realitesi eğitici ve öğretici müfredata sahiptir. İnsan idrak nezaketi ile mukabele zarafetini elde ettiğinde varoluşsal hoşnutluk duygusal genişlemeyi netice verecektir.
Böylelikle insan değerlendirme yapabilme kriterleri ile aydınlanma eşiğine erişir.
Ve kendisine yönelip gelen seslerin hangi zaviyeden geldiğini, hangi kaynaktan çıktığını ve kendisine bir şey katıp katmadığı anlar.
Eksilten ve üzerine bir şey koymayan şeylerle meşgul olmaz.
………………..
36- İyiliği, güzelliği takdir edebilmek için insana bir anlayış estetiği lazımdır.
Düşünce sisteminde zarafet ve duygu dokusunda nezaket bulunmayanların zihinleri ancak tenkit üzerine gelişebilir…
….
37- Kişilikler değerler üzerine yapılandığında önemli ve saygındır.
Şahsiyetlerin olgunlaşması rastlantısal değildir.
Hiçbir tesadüf harikalıklar meydana getiremez.
Düzen ve düzenlilik bir kast ve irade işidir.
Mükemmellik alçak gönüllülük, erdemli sakinlik ve dingin bir bilginlik halidir.
Özgürlük, yaşamsal hukuk kurallarını ilkesel anlam bütünlüğünde kabul etmek, gerekli olan tutum ve davranışları sorumlu ve bilinçli bir şekilde benimsemek ve de varoluş hakikatini anlamak elde edilir.
Emeksiz farkındalık ve kavrayış iddiası, sadece sanıdan ibaret olup, insanın kendi kendine söylediği büyük bir yalandır…
…………..
38- Gökyüzü sonsuz bir mükemmellikte ve hiçbir çatlak ve sızıntıyı yer bırakmayacak bir düzen ,doluluk ve güzellikle işlevseldir.
Yeryüzü , bencil ve hırslı insanların ellerinin değdiği yerde kirli , iyi ve üretken insanların dokunduğu yerde temiz , hiçbir insanın ulaşamadığı yerlerde ise , anlam yüklü pırıl pırıl bir sanat harikasıdır …
…………….
39- Edebiyat, olgun bir ruh halinin başkalarının aklına, kalbine yük getirmediği anlam anlatılarından oluşur.
Bunun dışında oluşturulan hikâyeler, okuyucuların belleğinde her ne kadar iz bırakmadığı düşünülse de kişilerin kendi hikâyelerine olan farkındalığı engelleyen artıklar barındırır.
Bu bağlamda okuyarak şahit olunan öykülerin niteliği, insanın kendi ömrü kitabını yazarken istifade edebildiği gerçeklikle değerlendirilmelidir…
…….
40- İnsanların istemsiz muhatap oldukları veya kasıtlı bir şekilde arayıp buldukları duygu ve düşüncelerden doğru etkileşimleri, kendi duygu ve düşünce durum uyuşması ile orantılıdır.
Yoksa zorlama ve devşirme yolu ile düşünce dünyasına hissi ve fikri uzlaşı dikta etmek, ait olmadığı anlamsal ayrışımdan yakınlık türetmek, kişinin kendi kalp ve aklına yaptığı platonik bir dayatmadır…
Bu bağlamda bazı ruhsal dejenerasyon oluşumları , varoluş kaynaklarının histrionik gerekçelerle israf edilmesi ile ilgilidir…
………
41- Hayatın görünen yüzü muammadan oluşur.
Kaos kendi başına bir karmaşa olsa da onu oluşturan her unsur, düzenli ve sistemli bir yapıya sahiptir.
Keşif ve ilgi yönü açık olan bir aklın anlam gerçekliğine ulaşması, oyuncuların rol tanımlarına ve sahne kabiliyetlerine olan bilgi erişimi ile ilgilidir.
Bu bağlamda yaşam senaryosu ile irade ve sinerji metinlerini okuyabilen aydın insanlar, varlık alemini kaotik durum algısıyla değil, işlevselliğin hikmet penceresiyle izleyebilir…
Murat Safitürk
Yazar & Danışman