İnanç bir motivasyon kaynağı olmaktan daha öte, gerçeği ifade eden ve insan yaratılışında özgün olarak bulunan bir değer olgusudur.
Bu olguyu maktıksal olarak ortaya çıkaran ve bilinçli kazanımı oluşturan şeyler, hakikat olarak adlandırılır. Yani her canlı ve cansız varlığın görünen bir gerçeği ve o görünen gerekçeleri oluşturan nedenleri vardır. Bu nedenlerin soyut esasları, eşyanın somut varlığıyla ile insan aklının ön kabulüne çıkar.
Görünen her şeyin bağlı olduğu oluş yasaları, ölçü, denge, işlevsel nitelik, sanatsal özellikler ile bilgi ve gücü gösteren, hünerli çıktıların dokunulabilir tasarımlarındaki ilgi oluşturan çekiciliklere karşı, fikirsel yönelimlerle birlikte; estetik algısı, beğeni yapabilme, hissel farkındalık, incelik, edebi anlayış gibi duygusal katılım ve etkileşim ile ortaya çıkan bütüncül tatmin ve akılcıl onama inanç realitesini ifade eder.
Bu realite çıkış sürecine inanç sonucunu veren tüm bileşenler, gerçekler ve bu gerçeklerin yapısında olan doğrulayıcı argümanlardır.
Dolayısıyla sebepleri oluştursan esaslardan, amaç ve hedef yüklenen her fikri doğuş ve aymak eylemi, hakikatin insan ruhuna yansıyan iz düşümüdür.
Örneğin, Ağaçların ve bitkilerin toprak altında kalan ve görünmeyen yanları ile meyve ve çiçekleri arasındaki çizgide olan her şey, köklerin özümseme ve işleme kabiliyeti ile gelişir. Sonuç olarak ortaya çıkan tohum ve çekirdeklerde bulunan program aktarımı ise tüm sebepleri oyundan düşürür. Büyük bir sentezin enerjik dönüşümü sadece yapımcı bir irade ve uygulama senaryosunun seyrine imkân vermektedir.
Konumuz özelinde ki durumda bu işleyiş sisteminin dışında değildir. Fiziksel boyutta aktif olan ve etki oluşturan kanunlar gibi, insan doğasının da etki ve tepkilerini, duygu yoğunluğu ve fikir hareketliliğini, sevmek, üzülmek , nefret etmek, sevinmek, heyecanlanmak gibi his derinliklerini meydana getiren, doğasına kodlanmış duyusal program ve yazılımlar vardır.
Tüm canlı cansız varlıklar üzerindeki maddesel etkenlerle oluşan fiziki etkileşimleri oluşturan, sürtünme, aşınma , yıpranma, bozulma, erozyona uğrama, başkalaşma durumlarını meydana getiren iklimsel değişim ve hareketlilikler gibi, insanın iç dünyasına ait noktalarda manevi etkiyi meydana getiren, his rüzgarları, beyin fırtınaları, deneyimsel bulguların hücresel duyu geçişleri gibi bir çok mevsimsel ve eylemsel faktörler söz konusudur.
Her sonuç bir kök neden ve asıl sebeple gelişir. Bu nedenle hayatımızı ilgilendiren ve varlık kalitemizi belirleyen şeyler basit şeyler değildir.
Bu bağlamda, yaşam tarzımız ve tercihlerimizle ya da istemsizce karşılaştığımız her problem ve bu problemlerin çözülmesi, olası sorunların engellenmesi veya var olanların giderilmesi, gerekli dönüş ve dönüşümün temin edilmesi, sağlıklı bir işleyişin oluşması, gerçeklerin etkinliklerin bağlı olduğu hakikatin işlevsel diyalektiğini bilmek ve bu fonksiyonel prensiplere uygun yöntemler geliştirmekle mümkündür.
Bu nedenle gerçek çözümler insan varoluş gerçeğini ve doğal haritasını referans alan planlamalar ile oluşturulur. Hakikatin varlık verileri ile formüle edilir.
Bu analitiğin dışında kalan her çalışma yapay bir felsefenin ürünüdür. İnsanın öncül yapısında olan pragmatist eğilimle motivasyon oluştur ve tedirginlik duyusunu aktif ederek panik döngüsüne neden olur.
Sürekli destek ihtiyacının gündemde olması ve sorunların güncel konumlarını koruyabilmesi, en iyi niyetle bir yaklaşım yanlışlığını gösterir.
İnsanı yalnızlaştıran, süreç katılımı sağlamayan, kendine muhtaç bırakan, güçlenmesine engel , tutuklu ve bağlı tutan uygulamaların beslendiği kaynağın doğal bir kaynak olmadığı açıkça bellidir.
Bu bağlamda İNANÇ eksenli işlemler, akılcıl bir yönlendirme, duygusal ve bireysel katılım bileşeninde insanı kendi varlık nedeni ile sistemsel planda buluşturmaktır.
Çünkü her insan bizzat kendinden sorumlu yaşar. Problemleri kendine özgü gelişir. Hayat yaşam algısına göre şekillenir. Sonuçlar davranışlarına göre biçimlenir ve direkt onu bağlar. Dolayısıyla kişi için çözüm, düğümün geri işlemi ile sağlanabilir. Herhangi bir sebeple oluşan hasarlar, kişi tarafından oluş şeklinin nedenlerini ortadan kaldırılması ile giderilebilir. İnsanın kendi hayatı ile ilgili başrol oynadığı bir durumda, tüm diğer oyuncular figüran etkisindedir.
Ve hiçbir kimse , yardım etmek destek vermek dışında, kişinin özümsemediği bir şeyi değiştiremez. Çünkü her şey kişinin istemesi ile orantılıdır.
Murat Safitürk