Olumlu yönüyle korku, kişiyi zarar verici şeylerin etkisinden kaçınmak noktasında bir koruma refleksi iken, olumsuz yönüyle insan yaşamını hem psikolojik hem de sosyolojik olarak etkileyen bir duygu problemidir.
Bu bağlamda ki korkunun kaynağı fobiktir.
Bu kaynak bazen manipülatif şekilde kitle etkileşim ve yönetim aracı olarak dış etmenler tarafından bilinçli üretilir.
Bazen de gerek yaşam tarzı, gerek karakter yapısı, gerekse psikolojik alt yapıya bağlı olarak kişiye ait bilinçaltının direkt ya da dolaylı uyarılması sonucu ortaya çıkar.
Her iki sahada da korkunun temeli sanrısaldır. Ve bu sanrısal reaksiyonlar duygu ve düşünceleri baskılar ve insanları etkisi alarak yönetir.
Bu bağlamda toplumsal olarak algı yönetimi ve kitle güdümü; milli çıkarlar, inanç birliği, ırksal faktörler, varsayımlar ve bu varsayımlara yönelik politize önermelerle sağlanır.
Bireysel olarak ise, kişilik gelişim evrelerinde olumsuz örnekleme ve deneyimlerin oluşturduğu düşünce deformasyonları, olaylara karşı aklın hâkimiyet ve kontrol etkisini kırar. Ve kişi ilgili veya ilgisiz duygu bağları nedeni ile manipüle olur.
Sonuç olarak, üretici irade erki zayıflar.
Tepkisizlik ve kabul eğilimi duygusal çöküşü hızlandırır.
Ve insan gerek kendisi gerek türü, gerekse tüm diğer canlıların hayat formlarına karşı duyarlılığını yitirir.
Doğaya karşı farkındalığını kaybeder.
Ve bu nitelik kaybı adeta insanın seçkin yaratılışını hayvansal ve dürtüsel yaşam seviyesine indirerek, üreme, yeme içme ve bunlara bağlı zevkler ile sınırlar.
Oysa hayat insanın kendi gerçeğini bulması ve yaşamın inceliklerini kavraması planında sınırlı zamanla tanımlanmış bir değerdir.
İnsan varlık bilinci ile bu değeri korumakla aklen ve vicdanen sorumludur.
İyi şeyler yapıldığında hissedilen huzur, kötü şeylerde insanın içine yayılan sıkıntı duyguları ,duyusal sistemde programlı olan sorumluluğu bildiren sensörlerdir.
Bu bağlamda insan, kendi hayat kalitesi ve yaşadığı dünyaya yönelik olumlu katkı sağlayacak kişiliğini canlı tutmak ve olumsuz şeylerin etkisi altında kalarak doğal enerjisini yitirmemek için, gerek içsel gerekse dışsal manipülatif korku süreçlerini yönetebilmelidir.
Örneğin:
Dışsal manipülatif korku süreçlerinin hangi etmenleri kullanarak etki oluşturduğunu fark ederek kurgulanan oyunun içine girmemek ve manipülatif önermelerle meydana getirilen sosyal sınıf ve yığınlara dâhil olmayarak kaşı durmaktır.
Böylelikle sosyal özgüven ve insani bağlar ve diğer empati unsurları; insanda doğal olarak bulunan baskıya karşı koyma, haksızlığa direnme gibi mücadele dürtüsünü harekete geçirip kişiyi türetilmiş korku unsurlarına karşı cesur kılar. Ve bu cesaretin dışsal manipülasyona karşı direnişi, söz konusu korku unsurlarının ne kadar zayıf olduğunu görmesini sağlar.
İçsel manipülasyon da ise, korku önermelerinin bir gerçekliğe dayanmadığını görmek için sanrısal boyutu fark etmek önemlidir.
Bunun için bulunulan konumun gerçekliği, dayatılan duyguların olasılıklardan oluştuğunu ve olasılıklara bağlı önermelerin hakikatte delil kabul edilemeyeceği bilinci ile sanrılara kayıtsız kalmak iyileştirici ve güçlendirici bir yöntemdir.
Bu bağlamda sanrılara kayıtsız kalmak ile birlikte yapıcı iradeyi beslemek için okumak, gözlemlemek ve çeşitli uğraşlarda bulunmanın önemli katkısı vardır. Hatta yaşama yeni bir eylem sokabilmenin mümkün olmadığı durumlarda var olan işler üzerinde yapılacak özenli düzenlemeler, eşyalarda yer değişimleri alışkanlıkların oluşturduğu tembellikleri kaldırarak, zihni yenilik ve yenilenmeye yönelik revize eder.
Böylece insan hem psikolojik hem de sosyolojik olarak dirilir.
Hakikati savunmaktan, doğruyu söylemekten çekinmez.
Korkunun onu pasifize eden arkadaşlığını terk eder.
Kendi hayat formunu hem bireysel hem toplumsal olarak bilinçli bir cesaretle korur.
Kültürel ve zihinsel gelişerek sahip olduğu sağlıklı psikoloji ile hayata katkı sağlar.
Ömür sermayesini verimli ve üretken bir şekilde kullanır.
Ve bu nitelik onu kendi gibi düşünen ve hisseden insanlarla bir araya getirir. Bu birlikteliğin oluşturduğu sinerji pozitif anlamda bir yaşam kaynağıdır.
Çünkü insan var oluş amacı ve yaşadığı dünyaya sağlayacağı kaynak ölçüsünde değerlidir.
İyi bir niyete sahip olmak, doğru düşünceyi yaymak, haksızlığa karşı duygusal bile olsa karşı koymak, politize olmuş dayatmalara ve sanrısal endişeleri terk etmek bile bu değerin pozitif bileşenlerindendir.
Sadece kendi yaşamına odaklanmış bir insan, bir kaşık suyu deniz zanneden bir sinek gibidir.
Evet, korkunun bir kısım insan suretinde görünen kişiler tarafından oluşturulan yapay bulutları ancak cesur karşı koyuşlarla dağılır.
Ve insanın akıl ve kalbine çöken korku sisleri ise, kişinin kendine yönelik yatırım eylemleri ve farkındalık girişimi ve ömür boyu öğrenme bilinci ile kaybolur.
Evet,
Haksızlığa karşı hakikati haykırabilmelisin. Bunu yapamıyorsan bile gerçeği kendine itiraf edebilirsin.
Aklının kabul etmediği, kalbinin tepki koyduğu şeylere karşı “hayır” demekten geri durmamalısın. Bunu açıkça yapamıyorsan bile bu dayatmaya boyun eğmediğini kendine yüksek sesle söyleyebilirsin.
Gördüğün bir yanlışlığı elinle düzeltmeye çalışabilirsin. Buna gücün yetmez ise sözünle düzeltmeye, buna da gücün yetmez ise hiç olmaz ise duygusal olarak tepki koyabilirsin.
Başkalarının acısını hissetmekten korkmayarak empati bağlarıyla duygusal ve zihinsel olarak gelişebilirsin.
Giyecek ve yiyeceğini bölüşmekten çekinmemelisin. Çünkü insanın gerçek zenginliğinin onun cömertliği ile orantılı olduğunu bilmelisin.
Bir defalık elinde bulunan hayatını nitelikli yaşayabilmene engel olan sanrısal korkulara boyun eğmemelisin ve önüne çıkan endişeleri hakikate feda edecek cesareti göstermelisin. Çünkü ancak bu şekilde hakikatin bilgi ve bilincine erişebilirsin.
Ve unutmamalısın ki;
Gerçek özgürlük kişinin kendi baskılayan tüm negatif önermelere ve doktrinlere yönelik giriştiği gayretli mücadelesinden sonra elde ettiği hürriyettir.
Safitürk Murat
muratsafiturk@gmail.com